2 Nisan 2012 Pazartesi
RÜYAMDA 1 NİSAN
Bulunduğum yere nasıl geldiğimi hatırlamıyorum. Bir resim atölyesindeyim. Atölye bir giriş ve bir de bodrum kattan oluışuyor. Kapıdan girişte bir sahanlık var, ben sahanlıkta duruyorum ama orada ne yaptığımı da bilmiyorum. İçeri doğru baktığımda önlerinde tuvaller ve paletler olduğu halde oturan iki kadın görüyorum. Yanımdaki arkadaşım kadınlardan birinin, benim adını bile bilmediğim ve o ana kadar görmediğim eski bir arkadaşım olduğunu ve onu kahverengi uzun saçlarından tanıyacağımı söylüyor. Bakıyorum, iki kadının ikisinin de saçlarının kahverengi ve uzun olduğunu görüyorum. O ana kadar görmediğim arkadaşımın zayıf ve fit görünümlü, saçlarının da dalgalı olduğunu biliyorum. Kadınlardan birinin Lena Olin olduğunu görünce 'bu olmalı' diyorum kendi kendime. Ama tuvalin önünde oturduğu için tam olarak emin olamıyorum. Biraz sonra Lena yerinden kalkıyor ve ben de bulunduğum sahanlıkta uzun boyuma rağmen daha da dik durarak ona bakıyorum. Yanımdan geçiyor, geçerken hafif bir göz teması yapıyor ve gülümsüyor. Omzunun üzerinde avuç içi büyüklüğünde ve ne figürü olduğunu anlayamadığım bir dövme olduğunu görüyorum. O an onun, şimdiye kadar görmediğim ve adının dâhi bilmediğim arkadaşım olduğunu anlıyorum.
O andan sonra atölyenin alt katına iniyorum. Orada, biraz önce sahanlıkta yanımda duran ve yıllar önce yitirmiş olduğum arkadaşımı görüyorum. Bir tezgahın arkasında oturuyor ve hiç konuşmuyor. Onunla stüdyonun içerilerine gidiyoruz. Arkalarda tiyatro sahnesi dekorları ve set malzemeleri görüyoruz. Birlikte dekorlara biraz göz attıktan sonra stüdyodan çıkmak üzere kapıya yöneliyoruz. Kapı çıkışında, çözülen ayakkabı bağcıklarımı bağlıyorum. Bağcıkları bağladıktan sonra arkadaşım birdenbire kayboluyor ve ben karşı kaldırımdaki arbedeye bakıyorum, orada mı diye ama orada da olmadığını anlıyorum ve bir daha da hiç göremiyorum. Yalnız başıma Sıraselviler'e doğru yürüyorum. Bir zaman sonra, Sıraselviler'e geldiğimde kendimi 70' lerin Leyland marka İETT otobüsünden, o ana kadar hiç görmediğim ve adını dahi bilmediğim kahverengi uzun saçlı arkadaşımla birlikte inerken buluyorum ve Firuzağa Kahvesi' nde çay içiyoruz.
Resim: Botticelli, Venüs'ün doğuşu (ayrıntı)
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
17 yorum:
sen ve rüyaların...
rüya serin bile bana bir şeyler katıyor. sayfan önümde, google search arka planda okuyorum^^
rüyaların enteresan.. kimbilir belki de öyle birileriyle karşılaşacaksın..
Boticelli sevdiklerimden yine.. ben de yarın için bir yazı hazırlamıştım dün gece ve bir ressamdan söz ediyordum .. ama kim olduğunu söylemeyeyim ki yarın oku..
Okuması bile sürükleyici bir rüya olmuş. Bazen rüyalardan gerçekten yaşanmış gibi uyanılır. Bu rüya da öyle galiba?
Bilinçaltı birçok yönden olağanüstü güçlü; ama yapılan deneylerle kolaylıkla şaşırtılabildiği de keşfedilmiş.
Joseph Murphy bir kitabında demiş ki: "Bilinçaltı aptaldır. Ne söylerseniz, ne düşünürseniz onu doğru kabul eder. Şakadan hiç anlamaz. Analiz bilincin görevidir. Bu özelliği yüzünden onu, olmasını istediğimiz doğrulara (ya da yanlışlara) kolaylıkla ikna edebilirsiniz."
Dolayısıyla; gün içinde düşündüğümüz ufacık bir detay, rüyaya ana tema olarak geçip büyüyebiliyor ki buna ''bilinçaltının izdüşümü'' de diyebiliriz sanırım.
Ve bu şekilde sürpriz rüyalarla geri dönüşüm alabiliyoruz...
Zeugma;
Bilinçaltı bellek deposudur. Murphy; analiz yapabilen bilincin, bilinçdışının kandırılmasına da izin vermeyeceğini biliyor olmalıdır.
Bozbek;
Bu rüya henüz yaşanmadı.
nini;
Bir insanı rüyalarından tanımak mümkün mü?
DY;
Kimbilir?
Kesinlikle okuyacağım.
gerçekten ilginç rüyaların var sevgili hektor!bu arada kitap bitti ve uçmak gibi birşeydi.dediğin kadar varmış.ayrıca niniye sordugun soruya cvp vermek istiyorum:)evet rüyaları insanları anlatırlar!
The Merika;
Beni en çok sevindiren şey; İsidore Lucien ile olası buluşmanı, okuyunca sevdiğini de öğrenince, öne almana yaptığım katkıdır. Teşekkür ederim.
Bilinçdışının kandırılması mı?
Böyle bir şeyin söz konusu olamayacağını sadece Murphy değil, herkesin bilmesi gerekir Hektor.
Bilinçaltındaki izdüşümler küçücük bir zerre olsalar bile rüyada hiç aklımıza gelmeyecek türden şekil alıp büyüyebiliyor ve bunu önleyebilmemiz mümkün değil bence.
Dolayısıyla bir insanı rüyalarını baz almak suretiyle tanımamız, özellikle de bunu genele yaymamız mümkün değil.
Rüya durumunda iki benlik vardır. Biri uyuya benlik, diğeri rüyayı görüp yaşayan benlik. Bu aşamada yer değiştirmeler, yoğunlaştırmalar ve simgeleştirmeler olur. Hangisi daha gerçek? Belki uyanıkken rüyadayız, rüyadayken uyanığız!
Evet, düşsel durumlarda (duygu yoğunluğu yaşadığımız anlarda) bu ikisi birbirine karışabilir belki...
Elle tutulup gözle görülebileni gerçek...
Bu arada benim erkek kardeşim hayatında hiç rüya görmediğini söyler durur. O yüzden takıldım bu konuya.
Ve başka insanlar da duydum bu şekilde.
Bunu nasıl açıklamalı?
Rüyalar insanların kültürleri, eğitimleriyle doğru orantılıdır.
Yadsıyamayacağımız bir şey varsa budur işte.
Hayatında köyünden dışarı adım atmamış okuma yazma bilmeyen bir adam örneğin. O adamın, rüyasında Eyfel Kulesi'ni görme ihtimali sıfırdır.
Görüyor, fakat gördüğü düşleri hatırlamıyordur.
fakat ısidore Lucien 24 yaşında intahar ettiğini kitabı bitirdikten sonra öğrenmiş olmamda bir tuhaf his verdi.diyorum ya ben teşekkür ederim tekrar sana başka önerilerini beklemedeyim:)sevgiler...
Yorum Gönder