31 Ekim 2011 Pazartesi

ROMY SCHNEIDER

               Çocukluğunu cebine koy ve kaç. Çünkü, yapabileceğin tek şey bu!

22 Ekim 2011 Cumartesi

RÜYAMDA 22 EKİM




           Yarın,  iki yıl önce ölen, çok sevdiğim bir arkadaşımla, işyerimde buluşacağım. Ertesi gün oluyor ve büyük bir mutlulukla işyerine gidiyorum. Ne de olsa ayrı dünyada olduğu için, iki yıldır göremiyordum kendisini. İşyerim büyücek bir mekan olmasına rağmen; gittiğimde daha da büyük olduğunu, uzun koridorları, katlar arası geniş merdivenleri olduğunu görüyorum. O sırada arkadaşımla karşılaşıyorum. Sarılıyoruz birbirimize. Merdivenlerden çıkıyor ve karşımıza gelen kapısı açık bir odaya giriyoruz. Hemen oracık da kendi imkanlarımızla güzel bir rakı sofrası kuruyoruz. Bana şaşırıyor, "bir emir versen, sen bunun daha iyisini hazırlatabilirsin", diyor. "Olsun" diyorum, "böylesi daha zevklidir. Ancak bu keyif fazla uzun sürmüyor. Bilmediğim bir nedenle binadan dışarı çıkıyorum. Gittiğim yer bir bakkal dükkanı. Orada bulunan bir şahıs, elime bilgisayar kablolarından yapılmış bir bağlantı demeti tutuşturuyor. Bu nedir? diye soruyorum. Biz iskeleti oluşturduk, gerisi size kalmış. Kabloların çevresini aminoasitlerle kaplarsanız elde etmek istediğiniz insansı canlıyı yapabilirsiniz. Peki diyorum alıyorum. Bakkal, işyerindeki aşçılardan biri. Arkadaşımın "sen bunun daha iyisini yaptırırsın" diyerek kastettiği kişi o. Hizmetini orada yapmak istemiş. Gelmişken alışveriş yapıyorum. Rakı satmadığını, ancak birası olduğunu söylüyor. Arkadaşım da birayı sevmeyen biri. Üstelik aromalı biralar. Hiç şansları yok ama yine de alıyorum. Rakımız bittiğinde işe yararlar diye düşünüyorum. Kredi kartını bakkala veriyorum. O sırada eşim yanımda beliriyor. Çantasındaki bütün paraları bakkal tezgahının üzerine koymaya başlıyor. Paralar büyücek bir dağ oluşturuyor tezgahın üzerinde. Bir çantadan bu kadar para çıkabildiğini ilk defa görüyordum. "Ne yapıyorsun, ben kartla ödedim, gerek yok, hem bu kadar para da çok, paralarını geri alabilirsin", diyorum. Gülümseyerek paraları geri alıyor ve çantasına koyuyor. Ben ve eşim elimdeki kablolar, bira şişeleri  tekrar işyerine arkadaşımın yanına dönmek üzere çıkıyoruz. Tamı tamına iki buçuk saat geçmişti. Gittiğimizde rakının son kadehini ikimize bölüştürmüş bekliyordu. Kadehler portakal suyu ile karıştırılmış gibi sarıydı. İçtik. Birayı verdim, önce bir hararetle su gibi dikti boğazından aşağı. İyi gelmişti. Sonra, ne bu diye ünlemeye başladı. Belli ki ağzının tadı bozulmuştu. Bana elindeki kablolar ne diye sordu. "Bu, çok sevdiğim bir insan olacak" dedim. "Gerekli proteini bulup kaplarsam eğer, bunu başaracağım" dedim. Onun buna tepkisini  öğrenemeden, maaoov!! sesiyle uyandım. Sabah olmuş, kedi mama için uyandırmaya gelmişti.

7 Ekim 2011 Cuma

ÇOĞALDIKÇA



           20 yıl önce elli milyonduk. 'Siz bizi yetmiş milyon olduğumuzda görün' demişti , sekizinci Cumhurbaşkanımız. Yetmiş milyon olduk ve hatta geçtik bile. Yirmi yılda yüzde elli arttık. Büyürken bazı şeyleri de çoğalttık. Neydi bunlar?...Çoğaldıkça eğitimsiz kaldık. Çoğaldıkça sağlıksız kaldık. Çoğalırken zenginlerimiz de çoğaldı. Yoksullarımız daha da yoksullaşarak çoğaldı. Üniversitelerimiz de çoğaldı. Üniversitelerimizden mezun olan işsizlerimiz daha da çoğaldı. Eğitim isteyenlerin sayısı çoğaldı. Eğitime ayrılan bütçenin gayri safi milli hasılaya oranı azaldı, eğitimden pay alamayanların sayısı çoğaldı. Sağlık hizmeti isteyenlerin sayısı çoğaldı. Sağlık hizmetlerinin gelir gider dengesi bozuldu, yeterli sağlık hizmeti alamayanların sayısı çoğaldı. Kısaca her geçen gün hem eğitimsiz ve hem de sağlıksız kaldık. Eğitimsiz ve sağlıksık kalmak ne demek? Hasta cahiller topluluğu olmak demek... Daha çok hırsızlık, daha çok yolsuzluk, açlık, daha çok cinayet, daha çok tecavüz, taciz, daha çok kavga, savaş, daha çok trafik kazası, ölüm, yaralanma... Daha çok hastalık, daha çok sefalet, daha çok karanlık, daha çok tutuklanma, daha çok cehalet, daha çok saygısızlık, daha çok hor görme, daha çok ayrışma, daha çok kamplaşma, daha çok holiganizm, daha çok saldırganlık vs. vs. Bütün bunları yok edebilmek için önümüzde bir fırsat var. Öncelikle eğitim ve sağlık...Yeni anayasada mutlaka ve mutlaka öncelikle ele alınması gereken  iki temel değer. Herkese nitelikli eğitim ve herkese kolay ulaşabileceği sağlık hizmeti. Sağlık hizmeti alabilen  bilgili nesiller yetiştirmeliyiz. Bu ikisi olmadan hiçbir şey olmaz.

1 Ekim 2011 Cumartesi

MESELÂ

            Her dönemde ve her zaman parlak fikir sahipleri olmuştur ! Bu kişiler Amerika'yı yeniden keşfetmekle kalsalar yine iyi. Bu türlüsüne alıştık meselâ. Sözünü ettiğim kişiler işgüzarlıklarını yüzüne gözüne bulaştıran cinsten. Neymiş, özgün ve kimsenin bilmediği bir ilki ortaya çıkaracak ya kendisi. Bir de bu kişilere çanak tutanlar var meselâ. Sorgulamadan, eleştirel aklın mantığından geçirmeden, kaynağını araştırmadan teslim olanlar meselâ. Hem de hiç bir kuşku duymadan gözü kapalı inanırlar bunlar !
            Meselâ,  Atatürk'ün soyadının Öz olduğunu yazar bunlar. Hem de "soyadı kanununa göre, soyadı verilmeden önceki soyadının" Öz olduğunu yazarlar meselâ. Bilmezler ki, soyadı kanunundan önce soyadı yoktu. Soyadı kanununun;  kişilerin öz adlarının yanında kullandıkları dini, sosyal ve ailevi ünvanların yol açtığı ayrımı ortadan kaldırmak ve karışıklıkları gidermek amacıyla getirildiğini bilmezler meselâ. "24 KASIM 1934 Tarihinde Kemal öz adlı Cumhur Reisimize verilen  ATATÜRK soyadı" derken; Atatürk'ün soyadının daha önceden "öz" olduğu değil, öz adının Kemal olduğu anlatılmıştır. Bizim çocukluğumuzda ilkokulda meselâ; 'öz adın ne, evladım'? diye sorarlardı büyüklerimiz. O zamanlar orta yaşlardaydı Cumhuriyetimiz. Yaşlandıkça daha bir ilim irfan sahibi oluyoruz meselâ ! Meselâ bu küçük bir dikkat isteyen ayrımı da anlamazlar bunlar. Atatürk boşuna dememiş, "hayatta en hakiki mürşit ilimdir" diye, meselâ.