28 Ocak 2015 Çarşamba

RÜYAMDA 28 OCAK

Kendimi rüya içinde rüya görürken buluyorum. Geniş ve büyük bir meydandayım. Meydanı dolduran kalabalık, kürsüdeki uzun boylu, dar omuzlu, geniş karınlı, pergel bacaklı adamı dinliyor, can kulağıyla... Konuşmacı; "ey ahali" diyor. "Efendim, diyorlar ki bunlar, neymiş efendim biz, lâtin harflerini bırakırsak medeni dünyadan uzaklaşırmışız. Sevgili halkım, bakın Japonya'ya Çin'e, daha yakına geliyorum Rusya, komşumuz Yunanistan latin harfleri mi kullanıyor allahaşkına! Sonra bunlar diyorlar ki, Miladi Takvimi bırakırsak batı ile nasıl entegre olacağız. Bakıyorum bugün dünyada miladi takvimi kullanmayan ülkeler de gayet rahat batı ile ilişkilerini ve ticaretini sürdürüyor. Bakın İran'a, Suudi Arabistan'a. Bunlar eğer batıya entegre olamasaydılar, nasıl satacaklardı ürettikleri petrolleri. Takvimi farklı diye ticaret yapamayacaklar mıydı? Efendim bu ülkelerde hafta tatili de Cumadır. Biz gene buradan bakarak hafta tatilini cuma günü yapsak, efendim Avrupa ile iletişimimiz bozulur diye basbas bağırır bunlar. Kuveyt, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri'ne geliyorum, bunların hepsinde hafta tatili Cumadır. Bakın Katar Dünya Kupası düzenlemeye aday, hatta aldı bile. Şimdi biz, modern çağa geçişle birlikte kabul ettiğimiz metrik sistemden çıkmak istesek bunlar yine karşı çıkar. Bakın Amerika, teknolojisi ile her şeyiyle ayak, yarda, mil gibi ölçüleri kullanıyor. Bir de Myanmar var tabii... Onlar da metrik sistemi kullanmıyor. Arkadaşlar, yani biz bir defa bu tür gelişmiş ülkelerde de kullanılan ölçüleri kullanacağız. Bu ölçüler ve sistemler... Lütfen ülkemizde bu sistemler kullanılmaz diye bir şey düşünemeyiz. Bunlar olağan şeylerdir. Dünya Literatüründe var bu gibi şeyler, bunu buradan söylüyorum..." Konuşma bitmeden fenalaşıyor, bu kâbustan uyanmak isytiyorum. Gözlerimi, rüyadayken gördüğüm rüyadan kapının çalan zil sesi ile açarak uyanıyor ve canımı kurtarıyorum. Kapıyı açtığımda karşımda marketin çırağını görüyorum. "Yarın cuma, kapalıyız, sipariş verdiğiniz üç okka domates ile Hicri takviminizi getirdim" diyor.

27 Ocak 2015 Salı

Demis Roussos


Güle güle iri cüsseli adam. Sen olmadan olmazdı, kızlı-erkekli dans toplantılarımız. Her ne kadar erken müzikten kesildiysen de, müziğinle dans etmiş olanlar hâlâ yaşıyor ve bir kral olmasan da gönülden yasını tutacaklardır.

24 Ocak 2015 Cumartesi

UNUTMA!

 
"Biz unutkan bir ulusuz. Unutuyoruz olan biteni. Ve anaları, çocukları, gözleri yaşlı bırakıp gidiyoruz..."

Ortadoğu, emperyalizmin kol gezdiği, terör örgütleri ile istihbarat örgütlerinin kanlı ve kirli oyunlar oynadığı karanlık bir dipsiz kuyudur. Bu karanlık ve dipsiz kuyuda cinayetler birbirini izler. Halk deyişi ile Ortadoğu'da "kimin eli kimin cebindedir" bilinmez. Kim, kimi neden öldürüyor? Bu soruların yanıtlarını anında bulmanın olanağı da yoktur. Olaylay yıllar sonra aydınlanır. O da bir kısmı!
                                                                                                          (Cumhuriyet, 27 Eylül 1992)

                                                             

23 Ocak 2015 Cuma

NEFRETİN İKİ BOYUTU

Mother and Child #5; Painting by Howard Newman: Contemporary limited edition prints, Surrealist prints, Surrealist art,Constructivist art,Constructivist prints,limited edition prints,limited editions,surrealism,constructivism
Uzun yıllardan beri annesi ile  görüşmüyordu. Çocukluğunda annesi tarafından terk edilmişlik duygusunun kendisinde oluşturduğu nefreti sürekli büyütmüştü ve annesini söküp atmıştı içinden. Ergenliğe kadar dayısı ile birlikte yaşamıştı. Babasının düzensiz bir yaşamı vardı, bir çocuğun sorumluluğunu alacak olgunlukta olmadığından dayısı bakmıştı kendisine. Sonrasında varlıklı bir aile ile yurt dışına gitmiş, uzun yıllar onlara ev işlerinde yardımcı olmuştu. Yetişkin yaşlarda yurda döndüğünde tanışmıştı deniz subayı olan kocasıyla. Kısa süren birliktelikten sonra evlendiler. Güzel bir kız çocukları oldu. Şimdilerde ergenlikten yetişkinliğe geçiş dönemindeydi. Kızlarını iyi yetiştirmişlerdi. Yaz ve kış tatillerinde kocasının ağabeyinin evine gelirler, bir kaç gün kalırlar, oradan da asıl tatillerini geçirecekleri yere giderlerdi. Yani transit geçiş noktasındaydı ağabeyi. Bu da onları senede en az iki üç gün gibi kısa bir süre de olsa görmesini sağlıyordu. Bu sömestri de gelmişlerdi. Tatilden bir hafta önce gelip, hem abisinde kalmak hem de yurt dışı kayak tatilerini uzatmak için böyle yapmışlardı. Gitmeden önce bir akşam oturuyor, konuşuyorlardı. Aileden avukat olan birinci derece yakınlarının kendilerine bazı evraklar verdiğini ve gerekenleri yaptığını söylediğine tanık olurlar ağabeyi ile karısı. Durum üzerine, yaptıkları açıklamada; çocukken kendisini terk eden ve yıllar boyu nefret beslediği annesinin ölmüş olduğunu, varisi olarak kendisine kalan borç tebligatından öğrendiğini ve bunun üzerine karşı dava açtığını anlatır. Buraya kadar herhangi bir terslik yoktu. "Lanet olsun, yıllar boyu ne verdin de bir de borç bırakıyorsun...değil şu kadar ...bin lira, yüz lira da olsa ödemem, Allah rahmet eylesin bile demem, hayatımdan nasıl çıkıp gittiysen, bu dünyadan da öyle def olup gidersin işte" der. Bu sözleri duymak odada oturan hiç kimseyi şaşırtmamıştı. Aksini bekleyen de yoktu. Devamında; "Borç bırakacağına bari biraz para bıraksaydın" der. Hali vakti yerinde, paraya gereksinimi de olmamasına rağmen bu sözler çıkıvermişti ağzından. Bunun üzerine dayanamayan ağabey sorar: "Para bıraksaydı alacak mıydın?" der. O da, "alırdım tabii, neden almayayım" der. Ağabey de; "ne bileyim, biraz evvel annen için onca lanet okuduktan sonra, "para bıraksa alırım demeni çelişkili buldum, en azından alıp bir vakfa bağışlardım diyebilirdin" der ve karsının uyarısıyla konunun üzerine fazla gitmez ve tartışma da uzamadan kendiliğinden biter.

17 Ocak 2015 Cumartesi

PUBERTİK TRAVMA


Orta yaş kadınlarının bir ergen gibi davranır olduğunu gözlemliyorum. Yetişkinliğe ilk adım evresi olarak adlandırılan ergenlik, bireyde çocuksu davranışların yerini yetişkin davranışlarının aldığı bir dönem olarak tanımlanıyor. Peki yetişkin bir bireyin yani orta yaşı geçmiş bir bireyin tutum ve davranışlarının bir ergen gibi olması nasıl açıklanıyor olabilir? Bu durum herkes için aynı mıdır yoksa kişiden lişiden kişiye değişkenlik gösteriyor mudur?
Vücut hormonlarından cinsiyet ile ilgili olanların üretim hızındaki artışın tavan yapması dış etmenlerin ötesinde kişide değişiklikler oluşmasına neden olur. Vücuttaki değişiklikler kişide karışık duyguların yaşanmasına ve hatta bazen kişinin kendinden utanmasına kadar varan sonuçlar doğurur. Sonuç olarak depresif tavırlar başlar, duygularında kararsızlıklar görülür. Davranış ve tutumlarında anlık değişkenlik gösterirler. Hayalcidir, gerçekten uzaklaşır. Kendini yorgun hisseder. Yalnız kalma isteği hakimdir. Kendisi ile başbaşa kalıp yaşadıklarının muhasebesini yapmak ister. Yaşadığı bedensel ve hormonal değişime tabi olarak çevreden çekinebilir ve bunu dışaruya hissettirmemeye çalışır. Yeni şeyler deneme merakı içindedir. Bu dönemde desteğe çok ihtiyacı vardır. Fark edilmek ister. İlgi görmek ister. Yeme bozuklukları başlar. Aile içinde bulamadığı desteği dışarıda arayabilir ve bu dönemde kötü arkadaşlar edinebilir. Zaman zaman agresif davranabilir ve bunda artış da görülebilir. Böyle durumlarda onunla konuşmaya çalışmak ve kendisine soru sorup yanıt baklemek anlamsızdır.
Kadınlar menopoz dönemlerinde de vücutlarında bir takım değişikliklerle karşılaşırlar. Bunlar tıpkı ergenlerde olduğu gibi hem hormonal değişiklikler hem de fiziksel ve ruhsal değişiklikler şeklinde olmaktadır. Yaşam kalitesine ve genetik faktörlere bağlı olarak bazen erken gelen menopoz; üremenin sona ermesi, hayatın olumsuz anlamda değişimi anlamına gelmemelidir kişi için. Bu hiç bir zaman kötüye gidiş olarak anlamlandırılamaz. İnsan vücudundaki fiziksel, cinsel ve ruhsal değişimler kişileri hangi yaşta ve ne sebeple olursa olsun aynı tür davranışa doğru itmektedir kanımca. Nedenleri ve sonuçları birbirinden faklı da olsa yaşamın farklı farklı evresinde de olsa, vücuttaki değişimler erişkin ve orta yaşı geçmiş bir kadının (burada orta yaş, Cahit Sıtkı'nın orta yaşı değil, daha ilerisidir) davranış ve tutumlarının ergen davranışları gibi olduğu kanısını güçlendiriyor.

14 Ocak 2015 Çarşamba

RÜYAMDA 13 OCAK



Mahallenin alt sokaklarından birinde kim olduğunu bilmediğim çocuklarla gazoz kapaklarını vurma amacına dayalı bilya oyunu oynuyoruz. Bir süre sonra yine çocuk yaşlarda olan komşumuzun kızı gelip annemin doğum yaptığını haykırıyor. Hemen oyunu bırakıyorum ve birlikte eve doğru koşmaya başlıyoruz. Koşarken onun gözlerine odaklanıp ve düşmemek için büyük dikkat göstererek "kız mı, oğlan mı?" diye soruyorum. Eve doğru koşarak geldiğimiz halde kendimizi bisikletimizden inerken buluyoruz. Evin kalabalık, doğum yaptıran Ebenin de henüz gitmemiş olduğunu görüyorum. Ebe, beni de doğurtan bayan A. Annemi ve bebeği soruyorum. Gösteriyor. Yanına gidiyorum. Annemin kucağında yeni doğmuş kendi bebekliğimi görüyorum. O anda, doğumdan önce  yaşadığıma emin olmak için, birlikte geldiğimiz kıza biraz önce beni bilya oynarken görüp görmediğini soruyorum. Kız bana yanıt veremeden kendimi İlkokulumdaki sınıfımda buluyorum. Teneffüse çıktığımda bahçede ayrı bir binada bulunan tuvalete gidiyorum. Tuvaletin duvarlarında ortaokul öğretmenim hakkında yazılmış kötü amaçlı ve cinsel içerikli yazılar okuyorum. O sırada orada başka bir öğrencinin de olduğunu görüyorum. Dışarı çıktığımda Müdür Muavininin beni çağırdığını öğreniyorum. Sınıfa girmeden Muavinin odasına gidiyorum. Beni tuvalet duvarlarına öğretmenim hakkında kötü şeyler yazmakla suçlayarak dövmek istiyor. Tuvalet binasında bulunan diğer öğrencinin bana iftira attığını anlıyorum. Muavin, el parmaklarımı birleştirerek yukarı doğru çevirmemi söylüyor. Elindeki cetveli salayarak "bakalım bir daha yazacak mısın?" diyor. Ben haksızlık ettiğini, kendimi haksız yere dövdürmeyeceğimi söylüyor ve hızla odanın kapısına doğru koşuyor ve kapıyı açarak sınıfıma kaçıyorum. Sınıfta ilkokul öğretmenim olacağı halde karşımda Ortaokul öğretmenim Bayan M.G.'yi görüyorum. Ortaokul öğretmenimin orada ne işi olduğunu ve daha birbirimizi tanımadığımız halde beni nasıl bulduğunu merak eden gözlerle kendisine bakıyorum. Bana, ne olduğunu neden geç kaldığımı soruyor. Ben de kendisine olanları anlatıyorum. Bir hışımla sınıftan çıkıp, Muavinin odasına dalıyor. Çok geçmeden geldiğinde; "bir daha sana bir şey yapamaz ve dövmeye kalkışamaz" diyor ve ona; "benim en iyi öğrencime, bir daha kaba kuvvet uygular, dövmeye kalkar ve haksız yere suçlamada bulunursan, karın ve çocukların seni terk eder" dediğini söylüyor.  Sonra yanıma geliyor. Bu arada kendimi erişkin olarak görüyorum. Boynuma sarılıyor ve bekaretini bana verebileceğini fısıldadıktan sonra dudaklarımdan öpüyor. Çok güzel bir kadın olan öğretmenimin bu çıkışı karşısında şaşırıyor ve bütün sınıfın gözleri önünde, kendisinin benden yaşça çok büyük olduğunu, benim ileride de yanımda güzel bir kadın görmek isteyeceğimi, sonraki yıllarda bu farkın daha da belirginleşeceğini anlatmaya çalışacağım anda her zamanki gibi neyle uyanıyorum dersiniz?