29 Aralık 2011 Perşembe

M(im)UTLULUK

             Mutluluk, sözlük anlamı olarak; bütün özlemlere eksiksiz ve sürekli olarak ulaşmaktan doğan kıvanç durumu olarak tanımlanır. Hal böyle olunca mutlu olmak işi o kadar çok zorlaşıyor ki, sormayın. Sözlük anlamına göre mutlu olmaya kalksak bu mümkün değil. Kim, tüm özlemlerine eksiksiz ve sürekli olarak ulaşıyor? Bu tanımda var bir yanlışlık. Tüm özlemlere eksiksiz ve sürekli olarak ulaşmak istemek, tatminsizlik göstergesi değil midir? Mutluluk buysa, insanoğlunun karşısındakini mutlu etmek gibi bir amaca yönelmesi nafiledir. Öte yandan, mutluluk adı gibi mutluluksa eğer, her daim ve her an yaşanabilecek sıradan bir şey değildir. Onu özel kılan şey, anlık bir duygu etkileşimi, yaşanan bir olayın heyecanı ve bir serçe kanadı değmiş gibi esreyen kalbin atışları değil midir? Mutlu musun diye sorarız karşımızdakine. O bir an'ın fotoğrafını çekmek gibidir. İşte o anda onu mutlu eden bir olay olmuşsa, o an için mutludur. Kolay ele geçirilmeyen her zaman yaşanamayan bir duygudur mutluluk. O yüzden bu kadar değerlidir. Her an elde edilen şey değerli olabilir mi? Doğumhanenin kapısında endişeli bir şekilde bekleyen baba adayı gelen doğum haberiyle mutlu olur. Yağışlı ve puslu geçen günlerin sonunda masmavi bir gökyüzü ve pırıl pırıl bir güneşle mutlu olunur. İzlenen çok güzel bir film sonunda mutlu olarak sinemadan ayrılınır. Sevgiliden gelen bir çiçekle mutlu olunur. İnsan yaşadığı her anda kendini mutlu edecek davranış ve tüketimlerde bulunamayacağı için mutluluk denen şeyin  sürekliliği olmaz, mutluluk an'ı olur.  Karşımızdakine hoş gelen davranışlarda bulunabilir, onları üzmeyebiliriz. Bu onların mutlu olmalarını sağlamak için yeterli midir? İnsanı mutlu eden şey anlık duygulanımlardır. Bakın, Melih Cevdet Anday mutluluk şiirlerinde ne demiş?

BİR MİSAFİRLİĞE
Bir misafirliğe gitsem
Bana temiz bir yatak yapsalar
Her şeyi, adımı bile unutup
Uyusam...

Bu şiirde duygular en güzel sözcüklerle ifade edilerek,  o anki  mutluluğa  dem vurulmuş.
   
RAHATI KAÇAN AĞAÇ
.....
Ona bir kitap vereceğim
Rahatını kaçırmak için
Bir öğrenegörsün aşkı
Ağacı o vakit seyredin
 .....

YALAN

Ben güzel günlerin şairiyim
Saadetten alıyorum ilhamımı
Kızlara çeyizlerinden bahsediyorum
Mahpuslara affı umumiden...
Çocuklara müjdeler veriyorum
Babası cephede kalan çocuklara...

Fakat güç oluyor bu işler
Güç oluyor yalan söylemek...
Şairin dediği gibi yalan söylemek de mutlu ediyor insanları güç olsa da...

Mutlu eden yaşam anlarınızın çok çok olması dileğiyle...

17 Aralık 2011 Cumartesi

2012 mim'i.

          Çocukken mahallede mimlenirsin, herkesin gözü üzerindedir. Büyükler her an bir yaramazlığını kollar cezalandırmak için. Sonra okulda mimlenirsin. Her öğretmenin gözü üzerindedir, yaptığın tüm davranışlar,  aldığın notlar takip edilir. Askerde mimlenirsin. Komutanların gözü üzerindedir. Bir nevi göz hapsi gibi birşeydir mimlenmek. Özel hayatında mimlenirsin, varsa eski eylemlerin mimlenmenin de ötesine geçer fişlenirsin. Beni sevgili izleyicim nini mimlemiş. Bu mimleme yukarıda anlattığım gibi bir mimleme değilmiş meğer. Ben 2012 yılından beklediklerim ve dileklerim konusunda mimlenmişim. Madem ki mimlendim, ben de gereğini yerine getireyim. Bunun için 12 dilek yazmalıymışım, işte onlar:

         1- Tüm silahlar yok edilsin. Savaşlar bitsin. Hiç kimse ve hiç bir ülkenin elinde ateşli silah bulunmasın. Ateşsiz olanlar da toprağa gömülsün. 31 Aralık günü, her yıl her yerde "Dünya silahsızlanma günü" olarak kutlansın.
         2- Dünya üzerinde efendilik kalksın. Ya da tüm köleler efendi olsun. Feodal düzen yıkılsın. Herkes ağanın sofrasına değil, kendi sofrasına otursun.
         3- Dünya üzerinde tüm üretilenler ve yetiştirilenler, tüm dünya insanlarına eşit olarak paylaştırılsın. Hiç bir yerde aç, susuz insan kalmasın. Açlıktan hiç bir canlı ölmesin. Sömürü düzeni bitsin. 
         4- Kadınlar öldürülmesin, şiddet görmesin. 
         5- Her türlü ayrımcılık kalksın. İnsanlar ırklarından, dinlerinden, cinsiyetlerinden ve cinsel tercihlerinden dolayı herhangi bir ayrıma maruz kalmasın.
         6- Mutlaka ve mutlaka çok çoğalan toplumlarda nüfus planlaması yapılsın. İnsanlar çok üretip, az çoğalsın.
         7- Herkese sağlık hizmeti parasız olsun.
         8- Herkese eğitim hizmeti parasız olsun.
         9- Dünyanın her toprağı herkese ait olsun, dünyanın her insanı herkesin insanı olsun.
       10- Doğal kaynaklarımız verimli kullanılsın. Dünya'nın olağan sürecini yaşamasına izin verilsin. Bu süreç insan etkisiyle hızlandırıp olumsuza dönüştürülmesin. 
       11- Aşksız insan kalmasın. Herkesin bir aşkı olsun.
       12- Tüm bu mim'deki dileklerim gerçekleşsin.


not: Dileklerim kişisel olmadığından, bunlardan birinin gerçekleşmesinin tüm insanları etkileyeceğini varsayarsak, içlerinde katılmak istemediğiniz ve/veya ütopik ya da saçma bulduklarınız olabilir. İnsanlık için benim aklıma gelenler bunlar. Bana bu dilekleri yazma fırsatı veren ve beni mim'leyen nini' ye teşekkürlerimi sunarım.
         
  

13 Aralık 2011 Salı

DOKUNUN

         
            Tam olarak tüketemeyeceğimiz duyularımızdandır dokunmak. Çok şeye dokunuyoruz günlük hayatta, burada saymakla bitmez. Bununla birlikte teknolojinin ilerlemesiyle, dokunmadığımız o kadar çok şey var ki. İlk akla gelen gazete, çoğu kimse gazeteyi kağıttan değil internetten okuyor. Bilgisayarlar çoğaldıkça ve insanlar onun işlevlerine alıştıkça kalem kullanma ve kaleme dokunma sayısı da azaldı. Mektup yazmıyoruz, arada bir de olsun mektup yazın uzaktaki tanıdıklarınıza. Eskiden uzunçalarlarımız, 45'liklerimiz vardı. Çalmak ve dinlemek için dokunurduk. Önce bir üfler, dirseğimizin altıyla silerdik. Varsa antistatik bezimizle de parmaklarımızı değdirmeden özenle ve okşayarak üstündeki tozları alırdık. Sonra, iğnenin ucunu  işaret parmağımız ya da daha yumuşak olan serçe parmağımızla yoklar üzerine takılan tozlardan kurtarırdık. Bunu yaparken hoparlörden çıkan o parazit sesi bize cihazımızın çalıştığının işaretini verir mutlu olurduk Sonra da gelsin müzikler. Müzikde doğrudan dinlemek dışında en gerçek sesin pikaplardan alındığı söylenir. Hakikaten denildiği kadar var. Plaklarıma dokunmayı özlemişim. Senelerce edinilerek biriken plaklarım, kasetlerim. Onlar da beni özlemişler. Bambaşka bir duygu. Bugünün çabuk tüketilen ve ulaşılan müziğine göre sanki onları dinlemek, insanın kendisinin müzik yapması gibi bir şey.. Dinlemek için verilen o tatlı uğraş, müzik dinleme arzusunu kamçılıyor sanki. CD biriktirme ve arşivleme şansım olmadı. Belki de soğuk bulduğumdandır bilemiyorum. Teknoloji ile aram o kadar iyi değil, elektroniğe de ilgim pek fazla yok. Öğrencilik yıllarımda ve daha sonraları edindiklerim ile ailenin 50' lerden, 60' lardan kalan albümlerini dinlerken o an ne kadar haz aldığımı anlatamam. Müziğine yetiştiğim 70' lerin sonu ve 80' ler, müziğin fırtına kopardığı yıllardı. 90'lardan sonra aynı gelişimi gösteremedi müzik. O devinim sonraki yılalarda olmadı. Bunu anladım. Siz de teknolojinin bizi uzaklaştırdığı dokunma duygusunu ara sıra tatmak için dokunun. Sevgilinize dokunmayı ihmal etmeden,  dokunun siz de şefkatle ve aşkla.  Annenin bebeğine dokunduğu gibi, plaklarınıza, kaleminize, gazetenize, kasetlerinize, ev radyonuza dokunun.