tag:blogger.com,1999:blog-15122927294652950602024-03-13T06:40:53.925+03:00daha lirik !Hektorhttp://www.blogger.com/profile/06283653118793473478noreply@blogger.comBlogger412125tag:blogger.com,1999:blog-1512292729465295060.post-12686921614679326212018-11-16T15:04:00.003+03:002018-11-16T15:05:33.368+03:00ŞAH-MAT<h3 class="post-title entry-title" itemprop="name" style="background-color: white; color: #222222; font-family: Tinos; font-size: 24px; font-stretch: normal; font-variant-east-asian: normal; font-variant-numeric: normal; font-weight: normal; line-height: normal; margin: 0.75em 0px 0px; position: relative;">
<br /></h3>
<div class="post-header" style="background-color: white; color: #222222; font-family: Tinos; font-size: 12.6px; line-height: 1.6; margin: 0px 0px 1.5em;">
<div class="post-header-line-1">
</div>
</div>
<div class="post-body entry-content" id="post-body-6238049782968379232" itemprop="description articleBody" style="background-color: white; color: #222222; font-family: Tinos; font-size: 15.4px; line-height: 1.4; position: relative; width: 460px;">
<img class="preview2__thumb preview2__thumb_fit_height" height="400" src="https://lh4.googleusercontent.com/proxy/JoWHxCZdUTTrfkJ3Ysg1sh3Jp1mmfrOlxe3jnC0bm-gj7nxcAEAyeUKOqVtfMozA_CNqehG9LLtEJ3ExDxlNScAS1g=s0-d" style="background: rgb(136, 136, 136); border: 1px solid rgb(153, 153, 153); box-shadow: rgba(0, 0, 0, 0.1) 1px 1px 5px; max-height: 480px; max-width: 390px; padding: 5px;" width="325" /><br />
Seni düşünürken sen oluyorum.<br />
Seni anarken kendim oluyorum.<br />
Senin yokluğunda yok oluyorum. </div>
Hektorhttp://www.blogger.com/profile/06283653118793473478noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-1512292729465295060.post-9160856843592611292018-11-16T14:56:00.000+03:002018-11-16T15:00:45.466+03:00<img alt="surrealizm uzak ile ilgili görsel sonucu" src="https://lh5.googleusercontent.com/proxy/F5rClBYXOn3-fVex5W6h-f-VwEvEe2u1ROya8cdcUJbL7WINp1mQxDL6gqNTSl2vzZWLRz76rAPVq83Mw4ZnNGd-InwCGscM69YvJmsGWXbN-1pYAAATU1Gx32r-bnmyD805HvC7N31V" /><br />
Uzaklaşmak istediğin zamanlarda gittiğin yerde kendine yakınlaşırsın. Kendinden uzaklaşma korkusunu aşarak, ruhunu kuşatan bedeninin içinde kalmayı başarır, kendini bulursun. Uzaklaşmak geçici bir süre için iyidir.<br />
<br />
<br />
<span style="font-size: x-small;">Resim: Salvador Dali</span>
<!-- Blogger automated replacement: "https://images-blogger-opensocial.googleusercontent.com/gadgets/proxy?url=http%3A%2F%2Fimg03.blogcu.com%2Fimages%2Fp%2Fe%2Fl%2Fpelinsel%2Fphilmusart_dali_figure_1_1247700356.jpg&container=blogger&gadget=a&rewriteMime=image%2F*" with "https://lh5.googleusercontent.com/proxy/F5rClBYXOn3-fVex5W6h-f-VwEvEe2u1ROya8cdcUJbL7WINp1mQxDL6gqNTSl2vzZWLRz76rAPVq83Mw4ZnNGd-InwCGscM69YvJmsGWXbN-1pYAAATU1Gx32r-bnmyD805HvC7N31V" -->Hektorhttp://www.blogger.com/profile/06283653118793473478noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1512292729465295060.post-59966545572680064322016-11-09T15:33:00.000+03:002018-03-09T16:08:32.150+03:00YAŞAMIN TARİHİ X<span style="font-size: large;"><b>"Dünü konuşabileceğin, bugünü yaşayabileceğin, yarını hayal edebileceğin sevgili gerek" </b>dedim.</span>Hektorhttp://www.blogger.com/profile/06283653118793473478noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-1512292729465295060.post-42282942124839714662016-05-25T15:37:00.001+03:002017-06-03T14:44:01.722+03:00GELİNİN BABASI<br />
<b><span style="font-size: large;">Kalbinizin tam ortasından ikiye bölündüğü andır. Sevinci, hüznü, gururu, mutluluğu, burukluğu, boşluğu aynı anda yaşatır. </span></b>Hektorhttp://www.blogger.com/profile/06283653118793473478noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1512292729465295060.post-52007938799624439362016-04-06T13:31:00.000+03:002017-02-25T13:41:00.044+03:00OPTİK DÜZLEM<img alt="yokuş görselleri ile ilgili görsel sonucu" class="irc_mi" height="393" src="https://s-media-cache-ak0.pinimg.com/736x/75/f3/70/75f3705c73ebdf79a84320faacd293f6.jpg" style="margin-top: 0px;" width="294" /><br />
"Nasıl bir ev" dedim.<br />
"Tek isteğim var: Hayat yokuşunu tırmanıyoruz zaten, ayrıca yokuş olmasın" dedi. Hektorhttp://www.blogger.com/profile/06283653118793473478noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1512292729465295060.post-20996614349172178362016-02-29T15:41:00.002+02:002016-02-29T16:12:46.764+02:00KELİMELER SES OLUR <img class="preview2__thumb preview2__thumb_fit_width" height="215" src="http://i.radikal.com.tr/150x113/2015/03/16/201503161655_iff-2015_-_YEARING_-_Film_Still_%281%29.jpg" style="max-height: 378px; max-width: 700px;" width="400" /><br />
Bazen hiç duymadığım sesin düşer aklıma<br />
Kelimeler ses olur, sevinçli.<br />
Çaresizliğimin tomurcuklarında...umut veren.<br />
Sonra beklemelerim gelir<br />
Sonra yollar, uzun ve ırak.<br />
Varsam kurtulacağımı bilirim.<br />
O anda bir sağanak olsa derim birlikte ıslansak.<br />
Hep söyledim, yine söylerim, bin kere söylerim:<br />
Zamanlar ayrı işliyor,<br />
Yanyana olmadan, el ele olmadan.<br />
Kedimi sevmişim gibi huzurlu ve rahatım<br />
Seni yanımda düşündüğümde.<br />
Bir meydan olsa,<br />
Etrafı yüksek binalarla çevrili<br />
Bir akşam üstü biz bira içerken<br />
Güvercinler konsa, kalksa yanıbaşımızdan.<br />
Seni düşündükçe<br />
Uzun yollar, ırak şehirler geliyor aklıma.<br />
Uzak kadınların sıcaklığı geliyor.<br />
Yanında yaşlanmak geliyor aklıma. <br />
<br />
<br />Hektorhttp://www.blogger.com/profile/06283653118793473478noreply@blogger.com3tag:blogger.com,1999:blog-1512292729465295060.post-62380497829683792322016-01-16T16:35:00.000+02:002016-01-16T16:48:36.210+02:00ŞAH-MAT<img class="preview2__thumb preview2__thumb_fit_height" src="http://i071.radikal.ru/0812/77/c6136da820a6.jpg" height="400" style="max-height: 480px; max-width: 390px;" width="325" /><br />
Seni düşünürken sen oluyorum.<br />
Seni anarken kendim oluyorum.<br />
Senin yokluğunda yok oluyorum. <br />
<br />Hektorhttp://www.blogger.com/profile/06283653118793473478noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1512292729465295060.post-55969562229544755962016-01-13T16:08:00.001+02:002016-01-18T13:44:32.538+02:00RÜYAMDA 13 OCAK<img class="preview2__thumb preview2__thumb_fit_width" height="320" src="https://classconnection.s3.amazonaws.com/580/flashcards/4956580/jpg/7-145901DBBBE3BBB9C18.jpg" style="max-height: 2971px; max-width: 3703px;" width="400" /><br />
Rüyamda ölen kedimin yokluğundan yararlanarak evin içini istila eden kedilerle savaşır durumda buluyorum kendimi. Liderleri olan kedi son derece alımlı, parlak tüylü, süslü, tasmalı ve de zeki biri. Diğerlerini örgütlü bir şekilde evin içine sokuyor, ölen kedimin mamalarını yediriyor ve tuvaletini kullandırıyor, onun yattığı ve oturduğu yerlerde arzu endan ettiriyor. Neler oluyor diye yanlarına gittiğimde olanca hızlarıyla dışarı kaçarak evi terk ediyorlar. Bu böylece bir kaç kez sürüyor. Sonunda yorulmuş olacaklar ki, içeri girmeyi kesiyorlar ve hatta görüş alanımızdan çıkıyorlar.<br />
(Varlığında sokak kedilerini balkona sokmaz, onlarla hırlaşır, kavga ederdi. Ondan gizli beslerdik ve severdik sokak kedilerini. Öldüğünde tüm ardında bıraktığı mamalarını, sepetini, evini ve tıuvaletini sokak kedilerinin emrine tahsis ettik. Şimdi onlar kışı sıcak ve güvenli geçirecekler ve hatta içlerinden hamile olana doğumevi bile olacak<span id="goog_1767791208"></span><span id="goog_1767791209"></span>).Hektorhttp://www.blogger.com/profile/06283653118793473478noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-1512292729465295060.post-4848545304853156542016-01-13T15:40:00.001+02:002016-01-13T15:40:12.630+02:00ANA RAHMİNE GERİ DÖNÜŞ<img class="preview2__thumb preview2__thumb_fit_width" height="287" src="http://sethlyon.com/wp-content/uploads/2015/11/Poison-Seed.jpg" style="max-height: 593px; max-width: 825px;" width="400" /><br />
<br />
Doğum günüm olan şu günde; daha sonra gelmek üzere ana rahmine geri dönmek istiyorum. Hektorhttp://www.blogger.com/profile/06283653118793473478noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-1512292729465295060.post-48146550593114851822016-01-04T16:41:00.000+02:002016-01-04T16:42:01.357+02:00David Bowie (Inglorious Basterds-Shosanna)<iframe allowfullscreen="" frameborder="0" height="270" src="https://www.youtube.com/embed/rCd_wDYuapo" width="480"></iframe>Hektorhttp://www.blogger.com/profile/06283653118793473478noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-1512292729465295060.post-79951599731998821392015-12-24T15:02:00.001+02:002017-06-13T14:25:43.191+03:00SEÇME CIVILTILAR 5<br />
Aynı hataları tekrarlamak ve aynı acılara karşılık bulmak eklem çıkığı
gibidir. Aynı yerden çıka çıka kanıksar insan, artık ilk günkü gibi acı
vermez.<br />
<br />
Herkes arzu ettiği hayatı, arzu ettiği kişi ile yine kendi istediği ve
tasarladığı gibi yaşamalı. Çok <b>değer </b>
verilen ve bacakların arasında bir kelebek gibi saklanan ve korunan
bekâretler; hiç tanınmayan ve de sevilmeyen ve belki de hiç sevilmeyecek
olan kişiye, evlilik sonucunda bırakılacak kadar <b>değersiz mi</b>?<br />
<br />
<br />
Yalanla yaşamanın bedelini, sonraki kuşaklar çekiyor ve ağır ödüyor.
Yalan, başka yalanları doğuruyor. Olgunun yaşandığı anda, gerçeklerle
yüzleşmek belki kişiye o an için acı verecektir ama yalanla o olguyu
kapatmaya çalışmak hem kendine ve hem de gelecekte masum olanlara zarar
verecektir.<br />
<br />
Sevgiliden yoksun bir dünyada isen, ışık senin varlığını farketmez.
Karanlıktasındır. Çünkü sevgili, ışığı sana yansıtan, ulaştırandır. Sevgilisizsen eğer, ışık
herhangi bir yansımaya uğramayacağından evrenin içinde kaybolup gider.
Gün ışığının "fazla onsuz olması gözlerine" sevgilisiz olduğundandır.<br />
<br />
Sanatçı zaman içinde kendiyle yüzleşmeli, yapıtlarını evrensel sanat
yapıtlarıyla kıyaslamalıdır. Bunun sonucunda hâlâ yaptığının sanat
olduğunu söyleyebiliyorsa yoluna devam etmelidir. Yerinde duran sanatçı
aslında geri gitmiş demektir. Herşey ilerlerken sanat yapıtları yerinde
sayıyorsa, yapıt sahibi kendini tekrar etmekten kurtulamaz. Sonunda
eserleri(!) kendi gibi ilerleyemeyen alt beğeni düzeyindeki kitleler
tarafından tüketilir hale gelir. Bir de tek atımlık barutu olan
sanatçılar vardır. Onlar bir yapıt meydana getirir ve sonra sanat
dünyasından çekilirler. Sanata saygılı böyleleri istisnadır.<br />
<br />
<br />Hektorhttp://www.blogger.com/profile/06283653118793473478noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1512292729465295060.post-70218971481686577632015-11-19T15:45:00.001+02:002015-11-19T15:45:30.348+02:00Fikret KIZILOK - Uyusana Düşüncem<iframe allowfullscreen="" frameborder="0" height="344" src="https://www.youtube.com/embed/M8D1cfOFH28?list=PLDD05C83A298FD34D" width="459"></iframe>Hektorhttp://www.blogger.com/profile/06283653118793473478noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1512292729465295060.post-67436026328936598492015-10-06T14:59:00.003+03:002015-10-06T14:59:49.761+03:00SEÇME CIVILTILAR 4 <img class="preview2__thumb preview2__thumb_fit_width" height="276" src="http://www.kazuya-akimoto.com/2008/2008images/IMG_7046_head_leviathan.jpg" style="max-height: 553px; max-width: 800px;" width="400" /><br />
<br />
****Çok uzaklaşmak isteyip de gittiğin zamanlarda, gittiğin yerde kendine
yakınlaşırsın. Kendinden uzaklaşma korkusunu aşarak, ruhunu kuşatan
bedeninin içinde kalmayı başarır, kendini bulursun. Uzaklaşmak bu
bakımdan iyidir.<br />
<br />
****Yürürken kendiliğinle aynı hızda kalırsın. Bu da yaşadığın gerçeklikten kurtulmanı engeller. O yüzden koşman gerek. Koşarsan kendiliğini geçer, geride bırakırsın, arkada kalanlar da hiç olur. <br />
<br />
****Söylediklerinin ve yapmak istediğin eylemlerin kendince bir sakıncası
yoksa, kendini fazla sıkma ve toplum tarafından gözetim altında olduğun
hissine kapılmadan gerçekleştir. Yapmak istediğin eylemler gündelik
gerçeklik içinde olağan şeylerse kesinlikle vaz geçme.. Bunun yetişmekle
bir ilgisi yoktur. Delilik de değildir. <br />
Yaşanılmaz bir dünyada var olabilmek için geliştirdiğin bir strateji
olarak düşünürsek; bunu gerçek yaşamına doğru kaydırmışsın demektir.
Bunları yaparken yabancılaşma hissine kapılma ve kafana takma.<br />
<br />
<br />
****Çağdaş yaşam ve toplumsal örgütlenme alanlarında ileri toplumların
gerisinde kaldığımız halde, bilim ve teknolojide de ileri olan bu
toplumların ürettiği ve tükettiği metaları (her türlü teknolojik ürün,
ticari mal ve tüketim malları) olduğu gibi ithal yoluyla satın alıp
kullanmaktan çekinmeyiz de; neden onların ürettiği akıl, bilim ve
felsefeyi yaşamımızın sosyal ve kültürel alanlarına uygulamayız? Uygar insan, kendi üret(e)mediği ve üretmek için kolunu bile
kıpırdatmadığı lüks araçları sırf paraSI var diye satın alıp, gövdeleri
üzerinde taşıdığı en gerici düşüncelere sahip kafalarını, bu lüks araçlar
içinde gezdirenlerden olamaz.
Hektorhttp://www.blogger.com/profile/06283653118793473478noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1512292729465295060.post-68379296775228127912015-08-27T15:18:00.004+03:002015-08-27T15:18:59.786+03:00SEÇME CIVILTILAR 3 <br />
<img class="preview2__thumb preview2__thumb_fit_width" height="276" src="http://www.paulsmithmusic.eu/wp-content/uploads/2010/08/in-the-mirror-of-maya-deren-1024x708.jpg" style="max-height: 708px; max-width: 1024px;" width="400" /><br />
<br />
***Bütün gün yalnız bıraktığın yatağının sana duyduğu arzu kadar o da sana arzu duyuyorsa kaçınılmaz aşk budur. <br />
<br />
***Libido, kişinin kendi organizmasında ve karşı cinsle iletişiminde
özgürce davranmasaydı hayatın nüvesinden bahsedemezdik. İşte tam bu
noktada, hayatı ahlâkın hizmetinde gören bizim gibi toplumlar geliyor
gözümün önüne. Çok şeyi söylemek istediğimiz halde konuşamadığımız gibi.<br />
<br />
***Üstesinden gelinmesi gereken en önemli şey; kadınlığa dair tüm
özelliklerine küsmüş ve de doğasından sapmış, depresif ve silik bir
görüntü çizen kadın tipinden her zaman kurtulunması gerektiğidir..<br />
<br />
***Her saat başı tekrar öldüğünü hissettirecek an'da takılıp
kalmaktan kurtul. Eski sevgililerini unut. Aşk için; 'seyrettiğin
çok güzel bir film olduğunu, film bittiğinde belki biraz koltuğunda
çakıldığını ama sonunda sinemadan çıkıp gittiğini' düşün. Bir başka güzel
filme kadar...<br />
<br />
***Bildiğimiz gibi, kış gelince, yazlık giysiler dolabın üst raflarına
kaldırılırken kışlık giysiler elimizin altında ve gündelik hayatımızda
olur. Sanki kış geldiği zaman giysileri değil de depresyonu saklı
olduğu yerden çıkarır ve kışlık giysi gibi üzerine giyer kimileri. Bütün
kış süresince onunla yaşar. Halbuki, tıpkı giysilerimizi çıkarıp askıya
astığımızda ya da dolaba kaldırdığımızda onu da üzerimizden çıkarmayı
bilmeliyiz. Bunu yapamıyorsak üzerimizde olduğu halde onunla hoşça vakit
geçirmenin yollarını aramalıyız. Daha şimdiden kestaneleri sobanın
üzerine sermeyi hayâl etmeyi, daha soğuk günler için sıcak şarabı düşlemeli, pencere kenarında şarabını yudumlarken yağacak karı düşünmeliyiz.
Hem evde hem dışarıda yapılacak bu ve buna benzer şeyler varken, hiç
kimse depresyonu üzerinde fazla tutmasın...<br />
<br />
***Hayat sürekli bir yanılma öğrenme durumudur. Kendi içinde çözümü yoktur.
Yollardan birinin seçimi arzuların ve ona karşı olan içimizdeki
güçlerin çekişmesidir. Bunlar yaşıyor olduğumuzun kanıtlarıdır. Hiçbir şey duymamak daha mı iyidir? Hayat, iyi olan ile şeytansı olan arasında
var olan gerilimdir. İnsanlar iyi olandan da şeytansı olandan da
paylarını almışlarıdır. Bütün bunlara rağmen kendimizi değişemez olarak
nitelememiz gerçekçi değildir. Yanılma ve öğrenme sonucunda elde
ettiğimiz deneyimler, bizlerin hayatı daha başka şekilde karşılamamıza
neden olacaktır. Gün gelecek; seni hiç şaşırtmayan o an geldiğinde,
değişmenin de sonu gelmiş ve sen herkesi anlıyor ve kendini de tanıyor
olacaksın.Hektorhttp://www.blogger.com/profile/06283653118793473478noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-1512292729465295060.post-4992076179442394992015-08-22T13:27:00.001+03:002015-08-24T13:34:06.565+03:00SEÇME CIVILTILAR 2<img class="preview2__thumb preview2__thumb_fit_height" src="http://25.media.tumblr.com/tumblr_lrsrpvRya31qkofwio1_500.jpg" height="400" style="max-height: 561px; max-width: 438px;" width="312" /><br />
<br />
*** Bir kadın ile bir erkek arasında yaşanan birliktelik; kadın açısından
bakıldığında, kırılmak üzere olan büyükçe bir cam parçası üzerinde
yürümeye benzer. Her an yaşanabilecek bu kırılganlık kadının tüm
bedenini saracaktır. Kadın, camın ilk kırıldığı anda yürümeyi
bırakmayacak ve daha dikkatli adımlarla yürüyüşünü tamamlamak
isteyecektir. Ne kadar dikkat edilirde edilsin kırılmalar devam
edecektir. Cam üzerindeki her çatlak, kalp kırığına dönüşecektir ve
artık tamir edilmez boyutta kadını yaralayacaktır, ta ki çatlayıp
kırılmayan daha esnek, daha dayanıklı ve adımlarınızı üzerinde
yumuşatacak bir cam parçası bulana kadar.<br />
<br />
***Hiçbir şey önceden belli değildir. Kuram, gerçekleşenler üzerinden
istatistiki metodlarla belirlenmiş olup, meydana gelen olaylarla
doğrudan bir ilişki kurmak metafizk bir yaklaşım olur. Kendini ferah
tut, kozandan çıkıp gönül rahatlığı ile kanat çırpıp uçabilirsin. Hep
larva olarak kalamazsın ya. Bence, kelebek etkisinden anlayacağımız,
dünyanın biryerlerinde insanları harekete geçiren olayların, başka bir
yerde de tepki bulması ve katılımıdır. '68 gençliği hareketi gibi.
Fransa'da başlayıp, dünyanın başka yörelerinde ve Türkiye'de de
etkileşim bulan hareketti. Ben bunu anlıyorum. Mistik olarak yorumlamaya
kalkarsak bu insanı içinden çıkılmaz ve hareket edemez hale getirir.
Etrafımızda olan bitenden sorumlu olduğumuz sonucunu çıkarmamıza neden
olur ki, bu da insanı başka boyutlara taşır, kendinden uzaklaştırır.<br />
<br />
***Uygar olmayı yüksek derecede empati kurma ile ilşikilendiren
psikanalizm, mağdur olan tarafla kendilerini bir tutarak insanların
suçluluk duygularını vicdanlarında aşmalarını ortaya çıkarmıştır. Bu
gerçekten mümkün müdür? Empati kurarak bunu eyleme dönüştürebilir miyiz?
Üzülerek ve vicdanımızda özdeşim kurarak bu gerçekle baş edebilir
miyiz? Bununla baş edebilmek için aynı gerçeklik üzerinden yola çıkmak
gerekir. Ancak bu şekilde yüzleşebiliriz. Empati bu yüzden eylemsel
değil kâğıt üzerinde kalmaya mahkûm bir söylemdir. 'Hepimiz ötekiyiz'
sözünün eylemsel olmadığı gibi.<br />
<br />
***İnsanın gözlerini dolduran en acı hikâye; genç yaşta biten
yaşanacak koca ömürlerin, birlikte yola çıktığı kişiyi bırakan ve/veya
bırakmak zorunda kalan insan bencilliğinin, kendini kurtarırken
mutluluğu ve geleceğini bir başkasının daha büyük bir acı ve
yalnızlığında aramanın, güçsüz ve sakat olanı yaşamından çıkaran
yirmibirinci yüzyılın ilkel insanının fotoğrafıdır.Hektorhttp://www.blogger.com/profile/06283653118793473478noreply@blogger.com4tag:blogger.com,1999:blog-1512292729465295060.post-16521700437705999842015-08-15T21:52:00.002+03:002015-08-16T00:03:19.526+03:00SEÇME CIVILTILAR 1<img class="preview2__thumb preview2__thumb_fit_height" src="http://www.timeusaweek.com/wp-content/uploads/2013/10/back-pain-relief.jpg" height="400" style="max-height: 608px; max-width: 480px;" width="315" /><br />
<br />
Sesler, yüzlerden daha önemlidir tanımak için. Sesini duymam gerek.<br />
<br />
Ayrılma anındaki algı, kişinin "acı" duygusunu besleyerek yaşadıklarını onarmaya
çalışır. Gözün rimelli olup olmaması bu yaşam dizgesi için pek önemli
değildir. Elindeki rakı kadehi ise, bu yas sürecini geçirirken çekeceğin
acının dayanılır olmasını sağlayacaktır.<br />
<br />
Bölgemizdeki savaş durumu gündemden kaçmak isteyenleri bile yakalıyorsa,
durumun vehameti ortadadır. Her yerden akıyor. He yerde yakalıyor.
Dünya hiçbir zaman küresel olarak aynı anda her yerde barışa kavuşamadı.<br />
<br />
Mümkün olanın; kadınlığı kadından sıyırarak mutlak bir dişi imge
yaratılabilecek olması iken, erkeğin, kadını bastırarak etkisizleştirmek
istemesi onun daha çok kadınlığa dönmesini sağlamıştır. Velhâsıl kadın,
kadın olunca güzeldir.<br />
<br />
Bir doz kıskançlık iyidir. Fazlası yan etki yapar.<br />
<br />
Bir sevgili olup, bir kalpte saklanmak gibisi yoktur.<br />
<br />
Kendisinden kurtulmanın imkânsız olduğu bir hayal. Odaklandığın yokluk,
aslında varlığındır ki, o sende yaşayan bir imgedir. Şöyle bir fotoğraf
makinası olsa; sadece karşısında duranları değil de, hayalindeki yüzü de
algılasa, kendisi için bu güzel "yokluk" dizelerini yazarken.<br />
<br />
Şu aralar duymaktan hoşlandığım en güzel söz: "Buradayım." Hektorhttp://www.blogger.com/profile/06283653118793473478noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1512292729465295060.post-3742700745111992812015-08-15T17:47:00.001+03:002015-08-15T17:48:15.668+03:00Öyle bir yerdeyim ki...<iframe allowfullscreen="" frameborder="0" height="344" src="https://www.youtube.com/embed/ATxRhKHVX7k" width="459"></iframe>Hektorhttp://www.blogger.com/profile/06283653118793473478noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1512292729465295060.post-90989135304112089942015-08-15T17:45:00.001+03:002015-08-15T17:45:58.893+03:00Yuh Yuh Soyanlara<iframe allowfullscreen="" frameborder="0" height="270" src="https://www.youtube.com/embed/1Y1pKmO4Cp8" width="480"></iframe>Hektorhttp://www.blogger.com/profile/06283653118793473478noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1512292729465295060.post-46283417308237579622015-08-01T16:49:00.001+03:002015-08-01T16:49:04.537+03:00SİYASET DIŞI<img class="preview2__thumb preview2__thumb_fit_width" height="299" src="http://photogrist.com/wp-content/uploads/2014/03/Brooke-DiDonato10-640x479.jpg" style="max-height: 479px; max-width: 640px;" width="400" /><br />
<br />
- Sevgili, en değerli kazanımın mutluluğundur. Her iki cins için de yanıbaşında duran ve çok şeyini paylaştığın kişidir.<br />
- Nereden çıktı şimdi bu?<br />
- Çevrendekiler, ilk zamanlar hayattaki maddi kazanımlarınla ilgilenir. Onların ruh hallerindeki seyir, senin edindiklerine koşut olarak değişkenlik gösterir. Örneğin daha güzel bir çevrede yaşıyorsan, daha güzel bir evin varsa ya da onun sahip olduğundan daha güzel bir arabaya biniyorsan, daha güzel yerde tatil yapıyorsan sürekli kıskanılırsın. Bu tür insanlar önceleri yaşam kaliten, bilgin, kültürün, görmüş geçirmişliğin, sosyal yaşantının kalitesi ile, sanat, bilim, edebiyat, müzik gibi üretilen herşeyden tüketimde payını alıyor olmanla ilgilenmezler. Onlar için varsa yoksa maddi kazanımlarındır. Bunlardan birini kaybetmen, evin kedisi için hindili yaş mama neyse onlar için de en değerli besindir. Giderek her kaybettiğin için ruh halleri mutluluk hormonu enjekte edilmiş gibi yükselir. Kendilerini daha iyi ve daha güvenli hissederler. Çünkü yarışacakları maddi ögelerden bir tanesi daha azalmıştır. Sözüm ona senden üsttedir. Bu durum kendini daha iyi hissetmesine ve sana daha iyi davranmasına yol açacaktır. Seni kendine rakip olarak görmemeye başladıkça davranışları da kıskançlığı ile ters orantılı olarak değişecek ve önceleri çatır çatır çatladığına tanık olduğun kişlerin sana karşı ilgisi ve yakınlığı artacaktır. Sonunda tüm maddi kazanımlarını kaybetsen de, çırılçıplak kalsan da elinde kalan son şey; yanıbaşında duran sevgilin, herşeye rağmen elinden alınamayan bilgi, kültür ve ilkeli kilşiliğin ve bunlara bağlı olan mutluluğun, seninle yarışan kişilerin elde ettikleri tüm maddi kazanımlara rağmen hâlâ kıskanılacaktır. Tüm bunlara rağmen sen yine de onların nazarında gıpta edilecek insan olarak kalacaksın. Hektorhttp://www.blogger.com/profile/06283653118793473478noreply@blogger.com5tag:blogger.com,1999:blog-1512292729465295060.post-48544776369538506172015-06-24T15:30:00.002+03:002015-06-24T15:30:42.895+03:00HAKLI MIYIM, YANILIYOR MUYUM?<img class="preview2__thumb preview2__thumb_fit_width" height="300" src="http://www.sonliving.com/thumbnail.php?file=richpoor1_707495705_116220134.jpg&size=article_large" style="max-height: 450px; max-width: 600px;" width="400" /><br />
Öylesine konuşuyorduk. Söz döndü dolaştı zengin yoksul ayrımına geldi.<br />
Dedim ki: Dünyada yeniden gelir paylaşımı yapılması gerekir. Çok yoksul var, çok da varsıl... Uçurum büyük.<br />
Dedi ki: Herkes bir olamaz. çalışan kazanıyor. Şimdi tembellik edene, varsılın varlığından mı vereceğiz?<br />
Dedim ki: Her varsılın varlık artışı, yoksulun daha da yoksullaşmasının nedenidir.<br />
Dedi ki: Ben öyle düşünmüyorum, varsıl iş yaratır, yoksul da ona muhtaçtır. Bir elin beş parmağının beşi de bir mi? Allah onları bile farklı yaratmış. <br />
Dedim ki: Doğru, beş parmağın beşi de farklıdır, işlevleri de öyle. Ama benim yediğim kuru fasulyenin içindeki protein her parmağa da eşit oranda dağılıyor. Neden insanlar arsında da daha dengeli bir paylaşım olmasın?<br />
Sonra sustu. Başkaca bir şey söylemedi. Konu kendiliğinden kapandı. En azından bir sonraki görüşmemize kadar... Mutlaka bu konuda görüşümü çürütmek için hazırlık yapacaktır. Nasıl yanıt vereceğini merakla bekliyorum. Bakalım geçerli bir tezi olacak mı? Benim görüşüm de mutlak doğrudur demiyorum, yanlış da olabilir, çürütülebilir de. Çürütürse ne âlâ...Peki siz nasıl bir yanıt verirdiniz? Ben haklı mıyım yoksa yanılıyor muyum? Hektorhttp://www.blogger.com/profile/06283653118793473478noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-1512292729465295060.post-81079032396330798132015-06-11T16:43:00.000+03:002015-06-11T16:43:09.511+03:00BEKLE VE GÖR<img class="preview2__thumb preview2__thumb_fit_width" src="http://www.riderose.net/upload/images/1%282%29.jpg" height="300" style="max-height: 489px; max-width: 652px;" width="400" /><br />
<br />
"Gerilim bitti, kafa dinliyoruz, artık azarlanma ve zılgıt yok" derken, üçüncü güne teamül dışı ve etik olmayan bir görüşme ile başladık. Kafamız rahat, içimiz rahat değil. Temiz kişi, kirli su ile yıkanırsa kendisi de kirlenir, yıkanılan su ise görece temizlenir. Bakalım göreceğiz, yıkanmadan önce arıtma yapılacak mı?Hektorhttp://www.blogger.com/profile/06283653118793473478noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-1512292729465295060.post-16785545367717379852015-05-08T14:43:00.001+03:002017-06-03T14:47:17.469+03:00KAKTÜS ÇİÇEĞİ <img class="preview2__thumb preview2__thumb_fit_width" src="http://www.thegreengirls.com/tgg/wp-content/uploads/800px-Cactus_flower_closeup02.jpg" height="267" style="max-height: 534px; max-width: 800px;" width="400" /><br />
"Bir günde doğup bir günde ölen altın kelebekler" misali, "bir günde açıp bir günde solar" kaktüs çiçeği. Bu muhteşem doğa olayına tanık oldunuz mu bilmem ama tanık olanlar şanslı kişiler olmalıydı, tıpkı benim gibi. Sanki bir çiçeğin oluşum aşamasının günlerce izlendikten sonra, saniyede 24 kare değil de 720 kare çeken film makinasıyla hızlandırılarak insan gözünün görüp seçebileceği bir seviyeye getirilip izlenmesi gibiydi. Yalıdaki yazlık evin demirbaşıydı o. Ortalama büyüklükte bir saksı içinde, western filmlerindeki çöllerde gördüğümüz cinsten sopa gibi uzun bir kaktüsümüz vardı. Biz ona "dikenli sopa" adını takmıştık. Zaman zaman yanal dal verir, babam onları keserdi. Dikenlerinden ötürü hacim olarak yanlara taşmasını istemezdi. Annem bu dikenli sopayı hiç sevmezdi. Soğuk bir görünümü vardı. Diğer çiçekler gibi bakım ve su da istemiyordu. Her haliyle çiçek gibi de değildi ona göre. Dışarıya bir yere konmasını ya da başka bir yere nakledilip dikilmesini isteyip durdu yıllarca. Ama biz, sevmesek de dikenli sopamızdan ayrılmak istemiyorduk. Geniş pencerenin önünde yaz, kış denize nazır dururdu o. Büyüyüp tavana erdiğinde boyu, babam yukarıdan keserdi. Bir zaman sonra boyu hep tavan yüksekliğindeydi. Ne olduysa o gece oldu. Balkonda oturuyorduk. Çocuklar, koşarak geldiler ve kaktüsün içinde bir hareketlenme olduğunu söylediler. İçeri geçip bir süre gözlemledik. Gerçekten de bizim dikenli sopanın orta yerinde ve pencereye bakan tarafında gözle takip edilir bir şekilde değişim olduğunu fark ettik. İçkilerimizi aldık ve olayı gözlemlemeye başladık. Henüz ne olduğu anlaşılamıyordu. Herkes başka başka şeyler söylüyordu. Kimi bu sopa kurtlanmış, kimimiz yeni bir dal veriyor diyorduk. Olay belli bir ritim ve hızla devam ediyordu. gece yarısına doğru dikenli gövdede önce bir tomurcuklanma, ardından da soğan yumrusu görünümünde bir şekillenme oldu. Herkes o anda tahminlerinde yanıldıklarını anladılar. Senelerdir çiçeğe benzer hiç bir tanıma uymayan bu sevimsiz sopa çiçek açıyordu ve bu yaşlı gövdede ilk defa oluyordu. Yeşil dış yaprakların ardından, daha iç kısımdan çıkan beyaz renkli taç yaprakların oluşumu belgesellerde görülecek türdendi. İri bir nergise benziyordu.Tüm organlarıyla bir çiçeğin oluşumunu izlemek çocuklar kadar büyüklerin de ilgisini çekmişti. Çiçek oluşmuştu artık, bir el ayası kadar büyüklükte denize karşı nazire yaparcasına, kaktüsün orta yerinde duruyordu. Çok güzel bir görünümü vardı. Belki de bize bu çiçek böyle bir kaktüsten çıktığı için güzel geliyordu. Rıhtımda yürüyüşe çıkan komşular, çiçeğin çocukların yaptığı bir animasyon olduğunu sandılar ilk bakışta. Gerçek olduğunu öğrendiklerinde de yürüyüşe ara verip, rıhtım üzerinde, pencerenin altında dakikalarca dikenli sopamızın bu muhteşem çiçeğini seyrettiler. Her yaz gördükleri bu sopanın böyle bir şaheser yaratacağını akıllarına bile getirmediklerinden söz edip hayretlerini gizleyemediler. Biz de içeride çiçeğimizi seyre devam ediyorduk. Bir-iki saat içinde oluşum tersine doğru evrilmeye başladı. Önce taç yapraklar büzüştü. Sonra da en dıştaki çanak yapraklar büzüşerek arpacık soğan misali kapandı, bir müddet sonra da ölü bir vücut gibi düştü. Sabaha varana kadar çiçekten hiç bir eser kalmamıştı. Bu onun hayattaki ilk ve tek çiçeğiydi. Kapanıp düşen çiçeği denize attık. Olaya tanık olmayanlara anlatılsa inanılmayacak gibiydi. Ertesi sabah rıhtıma gelip çiçeği görmek isteyenler hayal kırıklığına uğramıştı. Karşılarında yine bizim dikenli sopa duruyordu ama bu kez daha vakur bir edayla.<va a="" ait="" ama="" annem="" ar="" b="" babam="" babamdan="" batmas="" bir="" bitki.="" br="" bu="" cek="" d="" da="" dan.="" dan="" de="" di="" dikenleri="" dikenli="" dikmesini="" diye.="" e="" ekimle="" er="" erken="" esinde="" evin="" g="" ge="" gibi="" hep.="" hep="" hi="" i="" in="" inanmak="" inde="" irkin="" istemezsiniz="" isterdi="" k="" kakt="" kald="" kesiyordu.="" kesmi="" kolunu="" koymas="" la="" lat="" ldan="" lde="" lebilen="" lenmi="" llar="" lm="" m="" mam="" n="" nceydi.="" ndan="" nde="" nt="" o="" oldu="" olunca="" onu="" onun="" p="" r="" rden="" s="" sa.="" saks="" sevmez="" so="" solar="" sopa="" sopam="" sopaya="" t="" tavana="" ti.="" uk="" una="" undan="" uygun="" uzam="" vard="" ve="" y="" ya="" yan="" yapraks="" yazl="" yere="" yle="" yor="" yukar="" z="" zlerinizin=""></va>Hektorhttp://www.blogger.com/profile/06283653118793473478noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1512292729465295060.post-86526149468419097982015-05-06T13:58:00.000+03:002017-11-12T11:56:47.737+03:00GEÇMİŞİN ADIMLARIYLA BUGÜNÜN BELLEK TARİHİNDE GEZMEK <br />
<br />
<img alt="" class="mw-mmv-final-image mw-mmv-dialog-is-open" src="http://upload.wikimedia.org/wikipedia/tr/d/dd/The_Persistence_of_Memory.jpg" height="290" width="400" /><br />
<br />
Çocukluktan çıkıp ilkgençlik yıllarına adım atttığımız günlerde düztaban kayıkla Sakarya nehrinde gezerken suya düştüğüm yeri, giysilerimi çıkarıp kıyıdaki taşlara serdikten sonra kurumasını beklerken mısır ekmeğiyle zeytin yediğimiz çalılıklı kıyıyı, balık tutmaya gidip de eli boş döndüler dedirtmemek için, büyük balıkçıların yayın ya da mersin balığı yakalamakta kullandığı büyücek balığı oltasından kotarıp kayığımıza aldığımızı, bizi uzaktan gören balıkçıların kanolarıyla kovalayıp sonunda da yakaladıkları, nehirdeki oltadan aldığımız balığın yem olduğunu bilmediğimizi söylememiz sonunda biraz kulağımız çekildikten bırakıldığımızı, bazen balıkları etik olmayan bir şekilde balık otuyla avladığımızı, yakın arkadaşlarım Y. ve H. ile dalgalı denize giren edebiyat öğretmenimizi ve kızkardeşini boğulmaktan kurtardığımız o azgın suları, ilk içkimizi içtiğimiz B. Motel'in boş havuzunu, o gün nehir ağzında içtiğim rakı ile yediğim barbun'daki tadın yıllar öncesi gibi aynı lezzette olduğunu, yaz geceleri ateş yaktığımız kumsalı, o yazlık macera olan sarışın kızla tanıştırılma anını, bana onu tanıştıran kız arkadaşıma "bana bunu neden yapıyorsun, "ben aslında seni seviyorum" diyemediğim gün kendime gelmek için bir dikişte F.'nin kahvesinde içtiğim soğuk birayı hatırlamayı, 10 bin nüfuslu bıraktığım yerin 60 bin, yaz aylarında söylendiğine göre 1 milyon olduğunu öğrenmeyi ve uzun zamandır görmediğim ve nehre düştüğüm kayıkta da olan çocukluk arkadaşım H'nin amansız hastalıkla mücadelesini görmeyi; yıllar öncesinin adımlarıyla bugünün bellek tarihinde gezmeye benzettim. Bir günde doğup bir günde ölen altın kelebekler gibi* bir günde açıp bir günde solan kaktüs çiçeği** misali o gün; tüm bu gördüğüm yerlerde geçmişte yaşadıklarım da sanki bir günde olmuştu. Geçmiş sanki o sabah gibiydi.<br />
<br />
<br />
<br />
<span style="font-size: x-small;">* Faruk Nafiz Çamlıbel</span><br />
<span style="font-size: x-small;">**Hikayesini daha sonra yazmak üzere</span><br />
<br />
<span style="font-size: x-small;">Resim: Dali, Belleğin Azmi.</span>Hektorhttp://www.blogger.com/profile/06283653118793473478noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1512292729465295060.post-70706054797933034262015-05-05T17:48:00.000+03:002015-05-05T17:50:06.970+03:00BOZULAN MOZAİKLER<b>Dünyanın ilk ve tek "Mozaik Karikatür" müzesini büyük bir başarıyla inşa ettik. </b><br />
<br />
<img src="http://adananewspost.com/wp-content/uploads/0ab8960f970083431ae497efb266d4aa.jpeg" height="221" width="400" /><br />
<img src="http://adananewspost.com/wp-content/uploads/c54bdd8741f124c2a6c43608eaebfb83.jpeg" height="221" width="400" /><br />
<img src="http://adananewspost.com/wp-content/uploads/3515b7365846088bf7818bee01d59d14.jpeg" height="188" width="400" /><br />
<br />
Dünyanın ikinci büyük mozaik sergileme alanı olan Hatay Arkeoloji
Müzesi’ndeki mozaiklerin, yeni müzeye taşınma sırasında bir restorasyon
skandalına kurban gittiği ortaya çıktı. Müzenin en gözde eseri olarak ise Tell Tayinat’ta bulunan Şuppiluliuma
heykeli kabul ediliyor. Fakat Antakya gazetesinin, yerel mozaik ustası
Mehmet Daşkapan’ın açıklamalarıyla yaptığı haber, mozaiklerin eski
müzedeki ve yeni müzedeki halleri arasında ciddi farklılıklar olduğunu
ortaya çıkardı. Birçok eserin yanlış restore edildiği fark edildi. Daşkapan: “Roma Dönemi’nin görkemli zamanlarını resmeden mozaikleri
resmen karikatür haline getirmişler, hele ki bazıları orijinal halinden
çok şey kaybetmiş, değerinden çok şey yitirmiş” açıklamalarını yapmıştı.<br />
Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdür Yardımcısı Mustafa Bozdemir’in yazılı açıklaması şöyle:
<br />
“Hatay Yeni Arkeoloji Müzesi’nde yer alan bazı Roma Dönemi
mozaiklerinde yaşanan restorasyon hataları olduğunu iddia edilen gazete
haberleri üzerine, söz konusu müzede restorasyon yapılarak sergilenen
mozaik çalışmalarını incelemek üzere, Bakanlığımız Kültür Varlıkları ve
Müzeler Genel Müdürlüğü’nce, mozaik konusunda uzmanlardan oluşan bir
Komisyon kurulmuştur. Kamuoyunca herhangi bir yanlış algılamaya mahal
verilmemek açısından, komisyon tarafından gerekli araştırma ve inceleme
çalışmaları tamamlandıktan sonra, konuyla ilgili bilgilendirme ayrıca
yapılacaktır.”<br />
<br />
Gezip gördüğüm ve hayran kaldığım bir müzeydi. Bu gidişle yeni yerinde hayal kırıklığına uğramak korkusuyla bir daha görmeye cesaret edebileceğimi sanmıyorum.<br />
<br />
<br />
<span style="font-size: xx-small;">Haberin kaynağı: arkeofili.com</span>Hektorhttp://www.blogger.com/profile/06283653118793473478noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1512292729465295060.post-8172161486086710462015-05-01T12:22:00.000+03:002015-05-01T12:33:02.403+03:00CARMINA BURANA<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen="" class="YOUTUBE-iframe-video" data-thumbnail-src="https://i.ytimg.com/vi/GD3VsesSBsw/0.jpg" frameborder="0" height="266" src="https://www.youtube.com/embed/GD3VsesSBsw?feature=player_embedded" width="320"></iframe> </div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
Kumar, aşk, şarap, şehvet...Üç temalı "müstehcen" (!) başyapıt.</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
İki gün önce Fazıl Say bir yazısında: "Antalya'da gerekçesiz bir şekilde sansürlenen Nazım Orotoryası yerine Carmina Burana eserinin konulduğunu, Carmina'nın da konusunda şarap şehvet ve seks içerikli bölümler bulunduğunu" yazmış, bunun üzerine Devlet Opera ve Balesi İzmir'de yarın (2 Mayıs) sahnelenecek Carl Orff'un Carmina Burana eserini sözlerinin içeriği nedeniyle iptal ettirmiş. Yani eseri sarsürlenen ve buna tepki çekmek için yerine konan eserin de sansürcü kafaya uymayacağını söyleyen Fazıl Say; Carmina'nın AKM'de defalarca izlediğim, insanın tüylerini diken diken eden o muhteşem 100 kişilik korosu eşliğinde Almanca sözlerini hiç de anlamadığım, anlamaya da gerek olmadığına inandığım ki, koro ve çalgıların (davula dikkat) öne çıktığı yapıtın sözlerinin bıçak altına yatırılmasına sebep ve buna bağlı olarak dolaylı yoldan da olsa trajikomik olarak eseri sansürleten kişi durumuna düşmüş oldu:)</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<h2 class="date-header">
Videonun Bloğumda ilk yayın tarihi: 5 Mart 2012 Pazartesi <br /><span class="post-author vcard">Gönderen
<span class="fn" itemprop="author" itemscope="itemscope" itemtype="http://schema.org/Person">
<a class="g-profile" data-gapiattached="true" data-gapiscan="true" data-onload="true" href="http://www.blogger.com/profile/06283653118793473478" rel="author" title="author profile">
<span itemprop="name">Hektor</span>
</a>
</span>
</span>
<span class="post-timestamp">
zaman:
<a class="timestamp-link" href="http://hektor-dahalirik.blogspot.com.tr/2012/03/carmina-burana-o-fortuna.html" rel="bookmark" title="permanent link"><abbr class="published" itemprop="datePublished" title="2012-03-05T11:14:00+02:00">11:14</abbr></a>
</span></h2>
Hektorhttp://www.blogger.com/profile/06283653118793473478noreply@blogger.com1