18 Haziran 2013 Salı

BAŞLIKSIZ !


28284183

TARANTA - BABU'YA SEKİZİNCİ MEKTUP

Mussolini çok konuşuyor TARANTA - BABU!

Tek başına

yapayalnız

karanlıklara

bırakılmış bir çocuk gibi

bağıra bağıra

kendi sesiyle uyanarak,

korkuyla tutuşup

korkuyla yanarak

durup dinlenmeden konuşuyor.

Mussolini çok konuşuyor TARANTA - BABU

çok korktuğu için

çok konuşuyor!.



Nazım Hikmet (Taranta - Babu'ya Mektuplar)




17 Haziran 2013 Pazartesi

RÜYAMDA 17 HAZİRAN

          

            Neresi olduğunu bilmediğim bir ofisteyim. Masanın bir tarafında çalışma hayatına ilk başladığım yıllardaki amirim olan kişi oturuyor. Karşı tarafında  ise ben. Masam dağıtılmış. O yıllarda henüz kullanılmadığı ve olmadığı halde masamın üzerindeki bilgisayarımdan şikayet ediyorum. Kullandığım bilgisayarımın ekranının cep telefonu kadar küçültülmüş ve de gözden çok uzağa konmuş olduğunu söylüyor ve "ben bununla çalışamam,  dışarısı ile iletişim kuramam" diyorum. Benim önceki bilgisayarımı geri verin diye öfkeyle bağırıyorum ve bağırırken masanın üzerinde ne varsa rastgele sağa sola atıyorum. Bunlardan biri karşımda oturan amirim olan kişiye isabet ediyor, bir diğeri ise masamın üzerine konuşlandırılan ve cep telefonu kadar olan bilgisayarın ekranına isabet edip, onu parçalıyor. Masanın karşısında oturan amirim olan kişi  adımla hitaben "..... artık çık git buradan" diyor. Ben de çıkmak üzere özel eşyalarımı toparlarken kendi kendime; zamanlama hiç de iyi değil, bu ortamda ve şu günlerde çalışmam gerek, işsiz kalmamalıyım" diyorum. Fakat bunun bir rüya olduğunu, rüya içinde rüya görürken uyandığımda anlıyor ve rahatlıyorum. "Zaten şu an çalışmıyorum,  durumda bir değişiklik olmayacak" diyorum ve oradan çıkyorum. Kendimi çevre yolunda otomobilim trafik polisi tarafından çevrilirken buluyorum. Otomobili kenara çekiyorum ve polisin yanında duruyorum. Bana evraklarımı soruyor. Arka cebimden eğilerek, öne doğru kaykılarak ve anladığım boyum için hiç de elverişli olmayacak kadar küçük bir araç içinde zorlukla cüzdanımı çıkarıyorum ve polise uzatırken ben de araçdan iniyorum. İnerken sağ tarafta oturduğumu ve o taraftan indiğimi fark ediyorum. Polis beni büyücek bir panonun önüne götürüyor. Pano üzerinde bölüm, bölüm resimli afiş ve yazılar var. Eliyle işaret ediyor ve bana bir kaç tane resimli afiş gösterdikten sonra, dayanamayıp kendisine soruyorum: "Bu pankartların ve afişlerin hepsini mi arabama takıp trafiğe cıkacağım, diyorum. O da bana: "Yanlış anladınız beyefendi" diyor. "Size gösterdiğim şu bölümlerdeki bütün trafik kurallarını ihlal etmişsiniz" diye yanıt veriyor ve "bütün bunların karşılığı olarak sizi trafikten men ediyor, arabanızı bağlıyor ve sizi de aynı zamanda gözaltına alıyorum" diye ekliyor. Ben de diyorum ki; "o halde, siz önce yoldan geçen bütün araçları kaldırıp buraya koyun, ondan sonra benim aracımı"... Bütün bu olanları arabadan izleyen eşim öfkeyle araçtan çıkıp trafik polislerinin üzerine yürüyerek, haksızlıklarına karşı direniyor. Benim soğukkanlı ve sakin olduğumu görünce, bana dönerek: "Sen direnmeyi bilmiyorsun, çok pasif davranıyorsun, bu şekilde hakkını koruyamazsın" diyor. Ben de kendisine; "taşkınlık yapmaya hiç gerek yok, sözsel ve eylemsel olarak suç teşkil eden bir fiilde bulunursun. Onların da istediği bu. Şu durumda bizi tutuklama hakları yok, ellerine koz vermeyelim" diyorum. Arabayı bırakıyorum ve elime polisin gösterdiği pankartları da alarak trafiğe karışıyorum.

14 Haziran 2013 Cuma

'Y' KUŞAĞI

          

            Bu kuşağa, "Y" kuşağı diyorlarmış. Batı toplumları son yüz yıl baz alındığında kuşakları doğum tarihlerine göre adlandırmışlar. Sessiz Kuşak (1922-1945), Baby-Boom (Bebek patlaması) Kuşağı (1946-1964), X Kuşağı (1965-1980), Y Kuşağı (1981-2000), Z Kuşağı (2001-2020) arası doğumlular. Ağ toplumu kuşağı da denebilir. Liderleri yokmuş, herkes lider, hiçbiri lider değil. Kendinden önceki kuşaklar "digital göçmen" kuşak olarak adlandırılıyor. Kendileri, "digital yerli". Çünkü kendinden önceki kuşaklar  digital imkanları kullanmaya tepkilidir, mahalle baskısıyla kullanmaya adeta göç ettirilmektedir. Bilgisayar, cep telefonu, internet ortamı, ATM' leri kullanmaya baskıyla koşullandırılıyor. Oysa kendileri digital ortamda doğan bu çocuklar bu ruhu teneffüs etmişler.
           Yukarıdaki satırları okuduğum bir bilim teknik dergisinden (özetle) alıntıladım. Benim ekleyeceğim şey:
Bu çocukların hepsi Francis Picabia'yı okumuşlar. Dadaizmi biliyorlar. Biraz dadaist, biraz sürrealist çocuklar. Nereden mi anladım? Hemen şimdiciliğinden, şimdiyi yaşadığından, mizahından, umutsuzluğa düşmüş olduklarından..vs..vs...Bu çocuklar şimdiye kadar yapılmayanı yaptılar bu ülkede ve dünyada. Bunlar bir başka. Bu direniş mizahlı direniş adıyla da anılmalıdır. Mizahlarıyla savaşacak bir silah henüz icat edilmediğinden, onlara, kazanmış gözüyle bakabiliriz.

Francis Picabia:
Dünü istemiyor,
Yarını istemiyor,
Büyük adamlar istemiyor,
Yalnızca bugüne inanaıyor,
Herkes için özgürlük istiyor,
Yalnızca yaşama inanıyor,
Yalnızca sonsuz harekete inanıyor.

4 Haziran 2013 Salı

TARİHSEL İLK IŞIK !



Üzerimizdeki şeffaf - karanlık örtüyü kaldırdık,
Aydınlığa çıktığımız andır bu.
İlk ışığımızı gördük, yanılsama bitti,
Bundan sonra bir daha o örtüyü örtmeyeceğimiz andır bu..


Not: 16/05/2012 tarihli "son ışık" adlı post ile birlikte okunması...

2 Haziran 2013 Pazar

EYTİŞİM

sürrealizm

Adam gibi yetişme isteği
Adam gibi çalışma
Adam gibi sevişme
Adam gibi yaşama isteği
Ve bunlara aykırı düşene karşı
Direnme istemi ve giderek
Devrim de değil, Devrin
Yani Dava, Aksidava ve Davalaşma
Eytişim budur işte eylem
Bitirin demek bu işi
Yani Diyalektik
Yani Aleyhistanda yeni bir Lehçe


Can Yücel