29 Mart 2014 Cumartesi

AÇIK BÜFE


Devletin güvenliği ile iligili görüşmelerin açık büfe kahvaltı gibi dışarı sızması ne derece ürkütücü ise; o konuşmalarda ülkeyi savaşa sokacak (kendi toprağına bomba atmak vs. gibi bahaneler üreterek) senaryolardan söz edilmesi ondan daha korkunçtur. Hükümet 'sızıntı'dan şikayet etmekle yerden göğe kadar haklıdır. Böyle birşeyin olması son derece vahimdir. Bu vahim olay, iktidarın, gücü ne olursa olsun devleti kontrol edemediğinin işaretidir. İşler şirazesinden çıkmıştır. Yarın yapılacak seçimlerin ülke yönetiminde hemen değilse bile önümüzdeki aylarda büyük ölçüde bir değişiklik getireceğini umuyorum. Sandığa gidin. Oy vermeyi sakın unutmayın.

26 Mart 2014 Çarşamba

DOĞRU NEYDİ?

Belleğinde yara gibi duran geçmişinden kurtulmak ve bir daha yaşamak istemediği anıları hatırlamamak için çıktığı yolda yalnız kalacağını biliyordu. Bu yalnızlığı ne kadar yaşayabilirdi. Uyguladığı "gelinlik ve maske" terapisi işe yaramıştı aslında. Uzunca bir süre temiz kalan belleğindeki silinen izlerin yerini, bir uzay boşluğu doldurmuştu sanki. Ne yaparsa yapsın kimseye ait olmadan yaşamanın ne denli zor olduğunu anladığında; aynı adamı yeniden sevmenin belki de yaşanmış olan bütün yasları ve acıları untturacağına olan coşkulu düşünce düştü birdenbire o boşalan belleğindeki büyük uzay boşluğuna. Fiziksel olarak her zaman yanında olacak ve dokunabileceği, hissedebileceği birinin varlığına ihtiyacı vardı çünkü. İleriki yaşlarını yalnız geçirmek istemiyordu belki de. Kendini kırılgan bir çam parçası üzerinde yürüyor gibi görüyordu. Daha sağlam bir zemine basmak istiyordu. Doğruyu arıyordu. Doğru neydi? Arada bir yaşadığı ve onaltı metrekareye sığdırılmış anılar mı yoksa hayatın yükünü üzerinden alacak olan ve belleğine bundan böyle arzu ettiği anıları dolduracağına inandığı eski yol arkadaşını yeniden sevmeyi denemek miydi? İkincisini yaptı. Mutsuz olacak olsa da, kendi attığı ve kendine göre bu son adımında sonuna kadar diri kalmayı başaracağına inandı. Böylece yaşamının bu yeni döneminde, gelinlik ve maskeyi çıkartarak belleğindeki o muazzam boşluğu eski sevgilisini yeniden severek doldurmaya karar verdi.

25 Mart 2014 Salı

İLK ŞİİRLERİ'NDEN



ÜSTÜNE

Kuşlar geçer bulutun üstünden,
Yağmur yağar bulutun üstüne.

Kuşlar geçer trenin üstünden,
Yağmur yağar trenin üstüne.

Kuşlar geçer gecenin üstünden,
Yağmur yağar gecenin üstüne.

Ve ay gelir, kuşlar nereye giderse
Güneş doğar yağmurun üstüne.



O. Veli Kanık, Mart 1939

19 Mart 2014 Çarşamba

BİRİKTİRMEK !



"Yeni yaşını cebine koy ve iyi harca, gelecek yeni yaşını yaşayana kadar" dedim, hep söylediğim gibi.
- Nasıl yani, hep gezip eğleneyim mi?
- İyi harcamak elbette sırf gezip eğlenmekle olmaz. Gez, eğlen ama aynı zamanda düşün, konuş, eylem yap, sanat üret, sanat tüket, oku, söyleş, yaz, kavga etme, kibir yapma, bölme, birleştir, iç, içir, cömert ol, sev, âşık ol…
- İlk defa harcamayı öneren birini işittim.
- Eğer para biriktirecekse harcamaz insan. Para biriktirilerek çoğalır, yaş harcanarak ama iyi harcanarak.... Yaşını harcayamadan aramızdan ayrılanlar da var, onlar gönülde ve kalplerde yaşar. Para ile yaş arasındaki fark buradan gelir. Parayı harcamadan üzerine koyarak biriktirirsin. Ya da çalar bazıları, biriktirir hiç emek vermeden. Yaşını da harcayarak biriktirirsin. Kör bir kurşun ya da kör bir kapsül gelip senin yaşını çalabilir. Ülkemizde yaşını biriktiremeden aramızdan alınan gençler, çocuklar var. Yaşı çalınanlar da her yıl kalplerimizde büyürler, onlar yaşlarını bizim kalplerimizde biriktirirler. Doğum gününde aldığın yaşını ise, harcayarak, hem de iyi harcayarak yıllarını biriktirirsin. Ancak böyle yaparsan bilge olursun. Yaşını iyi harcamazsan "bu dünyada daha fazla karpuz,kavun tüketen biri" olursun, kimileri gibi. Ancak, bilge olurken dikkat et, sofist olma. Sofistler, lâf satar. Etrafındakileri küçük görür, aşağılarlar. Bilge insan kimse ile yarışmaz. Kendini kimseye kanıtlamaya çalışmaz. O, davranışları ve tutumun ile kendini kanıtlamıştır zaten. Doğada her şeyin bir açıklaması vardır. Her şey bilimin gözetimindedir. Gizem de bilimin içindedir.

14 Mart 2014 Cuma

CAHİLİN KÖLELEŞTİRİLMESİ NASIL OLUR?



(...) Cahil toplumlarda sorun ideolojik değil. İslam'a politik ideoloji gözlüğü ile bakmak dinin karakterini değiştiriyor. Gerçi çok oynanan bir oyun. Fakat Müslümanı Hristiyan ya da Yahudi ile savaşa zorlamak, intihar etmek demek. Sonunda Cihad Müslüman'ın Müslüman'ı kırmasına indirgendi. Halk namaz oruç hac dışında, ne İslam tarihi, ne fıkıh, ne kelam biliyor. Bu bağlamda okumuşla da bir noktada buluşuyorlar. Çünkü toplumun okumuşu da İslam'ı bilmiyor. İslam ideolojisi denen şey, cami-namaz teorisi üzerine kurulu siyasal egemenlik söylemine dönüştü. Bunun ekonomik altyapısı Batılı sömürüye payandalık. Başka koşulu da yok. Çünkü küresel ekonomi üretim ve tüketime kilitlenmiş. Anahtarı batıda. Üretemeyen, fakat tüketen ekonomik köle. Dışarıyı sömüremeyen de çeriyi sömürüyor.
Çağdaş yaşamın bu kadar basit parametrelee indirgenmiş olması acı. Ama cahilin tüketimi sanat ya da bilgiye değil, alış-veriş merkzindeki inci boncuğa dönük. Cahil toplumların oyuncakları otomobilden başlıyor. Bunun için yol ve enerji gerek. Bu, geri kalmış teknoloji olan inşaatı, Türkiye'de iyi bildiğimiz gibi, temel üretim etkinliğine dönüştürüyor. Üzerinden hırsızlık yapılabilecek en ilkel teknoloji. Her şey büyük bir uyum içinde sömürülen geri kalmışlık modeline uyuyor. Bu sistemin çalışması öğretimi bile tüketim üzerine kuruyor.(...)


Doğan Kuban, Cumhuriyet Bilim Teknoloji, sayı:1408

12 Mart 2014 Çarşamba

O KADAR KEZ BE ÇOCUK !

Hani o gözü gören kalbi kör ellerin attığı kör kapsülün evine götürmene izin vermediği ekmek var ya çocuk, işte biz her gün o ekmeği alırken fırından, seni anacağız. Her gün ne kadar ekmek alınıyorsa bu ülkede o kadar kez be çocuk....