HASTALIKLI BİR ÜLKENİN İŞLERİNİ, YİNE HASTALIKLI KİŞİLER DÜZELTEBİLİR
Sözlük anlamıyla obsesyon, her ne kadar basitçe tutku demekse de; kara kaplı kitaplar obsesif nevrozu, takıntılı bir hastalık diye işaretler.
Takıntı ki, ne takıntı; yaşaması da, anlatması da kolay değil. Bazı
obsesifler; durmadan elini yıkarken, bazıları da ''kabir azabı'' gibi
habire kapıyı, pencereyi ya da ocağı kontrol eder. Bir grubu da vardır
ki, iş tutkunu, düzen meraklısıdır. İşlerin yarına kalması, saatinde
randevuya gelinmemesi, ödemelerin yapılamaması ya da hedeflere
ulaşılamaması, onları uykusuz bırakacak sıradan olaylardır.
Bu kişiler için para kazanılması, ikinci derecede önemlidir. Daha önde
olan ise, bütün işlerin pürüzsüz biçimde halledilerek kafada takıntı
kalmaması, böylece geçici de olsa bir ruh huzuruna ulaşılmasıdır. Bir
damla huzura ulaşmak için, çekilen onca yük!. Eski çağın Tanrı'ları
Sisifos'u, bir ömür boyunca, durmadan aşağıya düşen bir taşı, yeniden
tepeye yuvarlamakla cezalandırmışlardı. Bizim Tanrımız da, günümüz Sisifos'ları obsesiflere, kafada takıntı yuvarlama cezası vermemiştir umarım!.
Ruh huzuru için de olsa, işleri pürüzsüz sonuçlandırmak, sonuçta o
kişiyi, herşeyin kaos olduğu bizim gibi ülkelerde, çevresine göre
başarılı kılar. Düzen olmadan, sistem olmaz, sistem olmadan da iş olmaz.
O yüzden kaotik ülkelerde; hiç olmazsa kendi etrafında, lokal bir düzen
oluşturabilen ve bunu ısrarla koruyabilen insanlara, hayati derecede
gereksinim vardır. Obsesifler düzeni mükemmele yakın derecede sağlar.
Yaratıcılıkları yoktur, çoğu onca başarıya rağmen, ortalama bir zekaya
sahiptir. Ama kendilerini sakatlarcasına yaptıkları iş takipçiliği,
bütün kilit mevkilere yerleşmelerine neden olur.
Diyelim ki market sahibisiniz, kasaya kimi oturtursunuz?. Tabi ki
dürüst bir obsesifi. Çok özendiniz, bir şirket kurdunuz, pazarlama
müdürü olarak kimi atarsınız. Şüphesiz, mal satmayı takıntı haline
getirmiş bir obsesifi.
Babadan kalma bir
dükkanınız var, kime kiraya verirsiniz?. Az kira ödese de, illa ki
elektrik, su paralarını takıp gitmeyecek dürüst bir obsesife.
Hastalıklı ülkenin işlerini, yine hastalıklı kişiler düzeltebilir.
Nasıl derseniz, şöyle söylemek isterim: Azgelişmiş toplumlar,
kurnazların peşinde sürüklenerek sonunda, bir insan çölüne dönüşür ve bu
çölde vaha olarak yalnızca hastalar kalır.
Tanrı'nın dudak büktüğü çarpık bir ülkenin insanları, neredeyse
mutasyon geçirmişçesine, başkalaşır, normalin dışına ayrışırlar.
Başkalaşmış insanlar; bu sakat sistemin baş aktörüdürler ve işler, bu
çarpık insanlar olmadan gerçekten yürümez olur. Onlar tepelere
tırmandıkça, az çok sağlıklı kalmış ötekiler de başkalaşmaya özenmeye,
ötekileri taklit ederek kendilerini bozmaya başlarlar. Gençler sistemde
yer kapmak, tepedekileri yerinden etmek için, daha da başkalaşmaya
azimlenir. En çok başkalaşan en tepeye çıktıkça, başkalaşım uç noktaya
varır ve sonunda topluca insan kılığından çıkılır. Ortada, katiller,
rüşvetçiler, çığırtkanlar, sakatlık derecesinde benciller, güç
düşkünleri, sapıklar, kendine aşıklar, sinsi pay kapıcılar ve hastalardan başka kimse kalmaz. Bu durumda, sade insanlar kendini kime emanet etmelidir?. Evet toplumda güvenilir ve emanet olunacak kişi olarak; ne yazık ki hastalar ve özellikle de obsesif hastalar kalmıştır.
Öneriyorum; ardında perişan alanlar bırakmış, fevkalade zekilere değil;
gelecekte ülkeyi, obsesiflerin yönetimine terkedin. Bütün ülkeyi, bir
evin içini düzenler gibi, temizlesinler. Mütevazi, fakat temiz bir yurt
olsun burası. Ciddiyim, ülkenin başka çıkışı kalmamıştır.
Alıntı,
Tahir M.Ceylan / Aylak Bilgi
2 yorum:
son derce doğru bir tespitte bulunmuşsun. ekleyecek tek kelimem yok..
çok sevdiğim Hektor'dan, çok ilgilendiğim bir konuda paylaşım...
teşekkürler
Yorum Gönder