23 Haziran 2012 Cumartesi

NERVAL


(...........)                                                                                                                                         
            Herkes bilir ki, sık, sık, çok canlı bir parlaklık sızsa da, rüyada asla güneş görmeyiz. Nesneler ve gövdeler kendiliğinden aydınlıktır. Top top beyaz ve siyah üzümlerle yüklü asma çardaklarının küme küme uzandığı küçük bir bahçede buldum kendimi; bana kılavuzluk eden kadın, asma kümeleri altında ilerledikçe, birbirlerini kesen çardakların gölgesi, gözlerinden onların biçimlerini ve örtülerini değiştiriyordu. Sonunda kümeler altından çıktı bana öncülük eden kadın. Açık bir alandaydık. Bir zamanlar bu alanı çaprazlama kesen eski ağaçlı yollar kaybolmaya yüz tutmuştu; izleri güçlükle görülüyordu. Uzun yıllardan beri savsaklanmıştı tarım; ve sağa sola dağılmış filbaharlar, yaseminler, sarmaşıklar, uzun ot kollarını gür ağaçlar arasında uzatmışlardı. Meyve yüklü dallar yere sarlıyor, kendiliğinden bitmiş yabani bahçe çiçekleri asalak otlar arasında açılıyordu. Kavaklar, akasyalar ve çamlar yükseliyordu uzaklarda. Aralarında zamanın kararttığı heykeller vardı. Sarmaşıklarla kaplı bir kaya yığını çıktı önüme. İçinden canlı bir kaynak fışkırıyor; ezgi çalkantısı, geniş nilüfer yapraklarıyla yarı örtülü, suları uykuya dalmış gözede çınlıyordu.
             Ardından gittiğim kadın, yanardöner tafta entarisinin pililerini yansıtan dalgalı bir devinimde boyunu uzatarak, (1) çıplak koluna zarifçe uzun bir gülhatmi sapını sardı, sonra gür bir ışık huzmesi altında büyümeye başladı. Şöyle ki, o büyüdükçe bahçe de yavaş yavaş şeklini alıyor ve yerler ağaçlar giysilerinin gül bezeklerine ve yapraklarına dönüşüyor, aynı anda yüzü, kolları gökyüzünün lâl rengi bulutlarına uzanıyordu. Biçim değiştikçe gözden kaybediyordum onu, kendi büyüklüğü içinde yok oluyor gibiydi. "Kaçma, kaçma!..
Çünkü doğa da seninle birlikte ölür" diye haykırdım.
             Bunları söyleyip, büyüyen ve onu görmeme engel olan gölgesini yakalamak istermiş gibi, kayalar aresında çılgınca yürüdüm, ama dibinde bir kadın büstünün bulunduğu yıkık bir duvarın eteğinde tökezledim. Devrilen büstü kaldırırken baktım ki onun büstüydü... O sevgili yüzü, çizgilerini hemen tanıdım ve gözlerimi gezdirdiğimde, bahçenin bir mezarlık halini aldığını gördüm. Sesler, "Evren gecedir!" diyordu.

             Başlangıçta öylesine mutlu olan bu düş, sonunda şaşkına çevirdi beni. Yorumu neydi? Bunu çok sonra anladım. Aurélia ölmüştü. Önce sayrılık haberini aldım. Umutla umutsuszluk arası bir ruh hali içindeydim. Artık çok az yaşayacağıma inanıyordum ve biliyordum artık, seven yüreklerin yeniden bulışacağı bir dünya vardı. Zaten Aurélia, yaşarkenden çok, ölünce benimdi...Bu bencil düşüncenin bedelini sonradan acı pişmanlıklarla ödeyecektim...
     (..........)
          
(1) Cennet yolculuğunda da Dante'ye Beatrice kılavuzluk eder.


Gérard De Nerval, Aurélia (Rüya ve Yaşam)
Cumhuriyet, Dünya Klâsikleri 
Çeviren: Erdoğan Alkan

Hiç yorum yok: