6 Mart 2012 Salı

"ÜÇ BAHÇE"

                Hava açık ve güneşli. Bir aydan bu yana kâh açan, kâh kapayan ve karla yağmur arasında gidip gelen soğuk havalardan sonra bahar geldi dedirtecek türden bir hava var bugün. Güneş tepe noktasından biraz aşağıda, artık alçalma eyiliminde olmasına rağmen havayı ısıtıyor. Denizin üzerinde gümüş bir örtü var sanki, bakmaktan gözleri kamaşıyor insanın. Adalar, üzerine tül perde çekilmiş gibi. Güneşin  parlaklığı ve aydınlığının su üzerindeki yansıması  Adalar'ın  ancak siluetini gösteriyor. Birdenbire, aramıza pervaneleri gürültülü,  rahatsız edici uğultularıyla deniz otobüsleri giriyor. Oldum olası sevemedim deniz otobüslerini. Kuzey ülkeleri tarzında üretilmiş ve Hektor kadar renksiz, soğuk, tatsız,  metal yığınından ibaretler! Hektor'dan tek farkları sesli olmaları. İstanbul'a göre kişiliksiz geliyor bana. Uzaktan geçen kosterler ve balıkçı teknelerinin ve küçük motorların çıkardığı pata-pata sesler bu kadar kötü değil. Deniz onlarla bütünleşmiş ve doğal sesler olarak kabul görmüş. Deniz otobüsü sesi gürültü kirliliği yaratıyor. Sözümona kimilerine göre, süratinin verdiği avantajları bile bu fikrimi öldüremiyor. Ben, Kadıköy'den gideceğim yere 20 dakikada değil de, 35 dakikada ya da 40 dakikada gitsem ne olurdu? Kendi vapurlarımıza biraz daha fazla sürat veremez miydik? Güzelim şehir hatları vapurları gibi var mı? Kuğu gibi süzülürler deniz üzerinde. İsteyen yan tarafında yolculuk eder, sigarasını tüttürür, boğazın temiz ve güzel havasını derin derin içine  çeker, dileyen üst katta isterse kıç güvertesinde isterse baş güvertesinde oturur çayını yudumlar. Burhan pazarlama zamanlarını bile özlüyor insan. Eğer bir de "bahçe sınıfı" vapurla yolculuk ediyorsanız o bir başka ayrıcalık olurdu. Kendini Savarona yatında sanmak,  gerçekmiş gibi gelirdi. Dolmabahçe, Paşabahçe, Fenerbahçe bu sınıf vapurlardandı. Onlara "üç bahçe" denirdi. *(Fenerbahçe gemisi, 22 Aralık 2008'de son seferini yaparak jilet olmaktan kurtuldu ve Rahmi Koç müzesine kaldırıldı. Gemi, 1952'de İngiltere'nin Dumbarton Tersanesinde inşa edilmiş ve 1953 yılında İstanbul Boğazında seferlerine başlamıştı). Dolmabahçe vapuru daha önce kazanındaki ağır çatlaktan ötürü seferden ıskat edilmişti. Hızıyla efsane olan Paşabahçe gemisi ise, Beykoz'luların nikâh törenlerine şahitlik yapmaktadır. Ben böyle düşünürken bir deniz otobüsü daha, sanki yazdıklarımı görmüş ve protesto eder gibi uğultulu sesiyle, benimle sizin aranızdan geçerken, daha fazla gürültü yapmasın ve sizi de rahatsız etmesin diye yazıma son vermek zorunda kaldım.




*Not: Fenerbahçe gemisi ile ilgili bilgi kaynağı: Vikipedi.

8 yorum:

dayatmalarda kayboluş dedi ki...

hey gidi günler.. dedirttin yine.. burhan pazarlama deyip geçmemeli.. bir ekol oldu adam ve güzel bir şeyler yaptı.. neredeyse biz yolcuların hepsini tanırdı.. vapurların da keyfi daha bir başkaydı.. şimdi sıgara içilecek yerler yok.. yassah... yeni tip vapurlarda da öyle güverte keyfi yok.. sadece deniz otobüsleri değil yani.. kısacası istanbul keyfi bitiyor.. koşturan insanlara uygun taşıtlarla..ve.. si ile..

dayatmalarda kayboluş dedi ki...

bir ek yapmalıyım yorumuma: hektor kadar renksiz... kısmında koptum.. hektor istanbul'a yakışmıyor olsaydı, o da deniz otobusleri gibi şeyleri seviyor olurdu.. ya hektor iltifat özledi diye böyle yazıyor ya da bu yazıyı hektor yazmadı..

hangisi?

bozbek dedi ki...

Vapurları ayrı bir severim. Hele Kadıköy'e gidenleri. Yıllarım, heyecanlarım saklı hep onlarda..

Denizotobüsleri ise ruhumu sıkıyor benim de. Hiç sevmem.. Kapatılmış, izole edilmiş gibi bir hise verir bana. Deniz üstüne, iyot kokusu duymadan, rüzgar yüzüne vurmadan, en sıcak yaz gününde bile hafif bir ürpermeden gidilir mi?

Hektor dedi ki...

Hiçbiri DY. Ancak, iltifatlarına mazhar olmak onur verici bir durum benim için. Sevmediğime göre yakışıyor olmalıyım. Beni İstanbul'a yakıştırdığın için teşekkür ederim. Hektor'a benzetmekle, profilimde yazdığıma ironik bir gönderme yaptım sadece:))

Hektor dedi ki...

Bozbek, kabaca bir hesap yaptım, eğer deniz otobüslerini getirmemiş olsaydık, günde 20 dakikadan yılda 5 gün daha fazla deniz üzerinde, yani çok sevdiğimiz vapurlarda kalacaktık. Bu, egzos dumanları arasında saatlerce çevre yollarında kalmaktan ya da, daha az süre yolculuk yapacağız diye deniz otobüsünde kalmaktan bin kat daha güzel olurdu:)

The Merika dedi ki...

biz rahatsız olmadık:)

Hektor dedi ki...

Yazıdan mı, deniz otobüsünün sesinden mi merika?

The Merika dedi ki...

deniz otobüsü sesinden dostum:D okurken şöyle bi geçti yanımdan da:D