Özellikle bir Haneke ya da (bazı) Brian de Palma filmi izlerken, film boyunca hiçbir şey anlamıyor ve sadece görüyoruzdur. Her iki yönetmeni de tanıyan sinema tutkunları, filmin sonuna kadar sadece görürler ve kendilerini ne olup bittiği hakkında fazlaca yormazlar. Yönetmen de zaten bize birşey anlatmaya kalkmaz sadece gösterir. Film bittiğinde tüm parçalar yerine konduğunda artık soru sorulmayacak kadar açıktır her şey. Her şey gün yüzüne çıkmıştır. İzlerken sadece gördüğümüz ve anlamadığımız parçalar birleşmiş ve gerçeklik algısı değişmiştir. Haneke'ye göre; "Gerçek her zaman parçalıdır. Gerçeği sadece fragmanlar yoluyla kavrayabiliriz. Gündelik deneyimlerimiz içerisinde sadece çok ufak parçaları görürüz ve bundan da azını anlayabiliriz ancak. Geleneksel, alışılagelmiş sinema herşeyi bildiğini, anladığını göstermek ister." İnsanlar yaşamıyor, sadece yapıyorlardır. Tören haline gelmiş gündelik alışkanlıklar tarafından esir alınan insanlar olduğumuzu söyleyen Haneke: "Sinemada anlatmamalısınız, göstermelisiniz der."
İnsan yaşarken de yaşamı parçalar halinde görüyor ve fakat anlamıyordur. Bir zaman sonra ve bir olayla birlikte tıpkı sinemada olduğu gibi geriye dönüşlerle, yaşarken gördüğü parçaları birbirine ekleyince gördüklerinden yola çıkarak gerçeklik algısını şekillendirebiliyor. Parçaları birleştirme olayından önceki gerçeklik algısı ile birleştirmeden sonraki gerçeklik algısının birbirinden farklı olduğunu görür insan. Parçaları birleştirme yoksa gerçeklik de yoktur. Tıpkı Haneke'nin "Yedinci Kıta" ya da De Palma'nın "Femme Fatal" filminde olduğu gibi.
Parçaları görmeye devam edeceğiz. Ta ki, ölene dek. Gün gelecek birleştirdiğimiz parçalardan gerçeğe ulaşacağız. Anlamını çıkardğımız parçalar son parçalar olmayacak. Birleştirilmeyen parçalar her daim kalacaktır. Öldüğümüz gün bile. Öldüğümüz ana kadar tüm parçaları birleştiremeyeceğiz çünkü.
Özel not: Çok uzun zamandır tanıdıığınız, sizin için her türlü fedakarlığa hazır olduğunu defalarca dile getiren, hep arkanızda duran, kısacası size "küçük oyuncu" gibi oynayarak gerçek kişiliğini değil (kıskanç, travmalı, kötücül, ikiyüzlü, yalancı, değişken, tutarsız) yarattığı algıdaki gibi (sevecen, içten, yardımsever, koruyucu, bilgili, dürüst, dost canlısı) tanıtan, çok yakınınızdaki kimse gün gelir kendini öyle bir eleverir ki; o günden sonra geriye dönüp gördüğünüz parçaları birleştirmeye başlar ve sonunda bir çok olayla ilgili gerçeğe ulaşırsınız.
Fotoğraf: İrina Ionesco albümünden.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder