9 Şubat 2015 Pazartesi

KONUŞMA !



- Sevgili, neyi sevmiyorum, biliyor musun ? dedim.
- Neyi?
- Vaktiyle kötücül davranışlarına tanık olduğum ve karakter olarak sevmediğim ya da aynı toplulukta bulunmak istemediğim kişilerle karşılaştığımda (nezaketen) ayağa kalkmamın, şahsına hürmeten yaptığımı sanmasını.
- Hakkında ne düşündüğünü biliyorsa sanmıyordur.
- Biliyordur mutlaka, kendimi gizleyen biri değilim ama bunu anlayabilmesi için karşı kişinin en azından sorumlu ve kendini bilen biri olması gerekir. Kadın olduğunda sorun olmuyor. Kadın olması, davranışımın ne şekilde anlaşılacağı konusunda kaygı uyandırmıyor bende.
- Ya senden büyükse?
- Aile büyüğüm ise sorun yok. Böyle biri olduğunda ister nezaketen, ister şahsına hürmeten olması önemli değil. Kadın olunca yaş etkeni zaten ortadan kalkıyor. Yaşı ne olursa olsun kadının yaşı yoktur, kadın vardır. Ergenliğe kadar, "yavrum, çocuğum, kızım, oğlum, küçükhanım" diye hitap etmek onlar için belki de gurur okşayıcı oluyordur. Ergenlikten sonra, hele hele erişkin ve yetişkin hallerinde aynı şekilde hitap edemeyiz. Yetişkin bir kadına; abla, teyze, yenge, anne diye de hitap edemeyiz. En azından etmemeliyiz.
O yüzden benden büyük ya da küçük olması hiçbir şey değiştirmez. Takvim yaşı ne olursa olsun kadın olması yeterli.
- Peki ya kadın, bu davranışının salt nezaketen olduğunun farkındaysa. 
- Kadına karşı yapılan bu olumlu davranış, şahsına hürmet edildiği  veya edilmediği anlamına gelmez sevgili. Gerçekten şahsına hürmeten değil de, nezaketen yapıldığı anlamını çıkarıyorsa bu da olayın benim için olumlu yanıdır. Düşünsene; şahsına hürmet etmediğim bir kadına karşı, nezaket kuralları dışında davranmam kabalık değil midir?
- Öyle gibi görünüyor. Peki bu ikiyüzlülük olmuyor mu?
- Hayır, sanmam. İki yüzlülük olsa bile ki değil,  her kadın toplum içinde incelikli davranış görmek ister. İkiyüzlülük olmasın diye, bir erkek de kendinin kaba ve hödük olarak tanınmasını istemez.Diplomaside de böyledir. Biribirine düşman iki devlet adamı ya da siyasetçi nezaket kuralları içinde konuşur tartışırlar. Hiç anlaşamaz iseler bile misafir taraf, karşı tarafa yeniden görüşme olanağı sağlamak için davet eder. "One minute"  diplomasisi uygulanmaz yani. Sana anlattığım, Üniversite yıllarımdan bir anımı anımsa: Israrla dersine gitmediğim kadın öğretim görevlisinin, daha deneyimli ders hocamıza hiç olmazsa bir kez gelmem konusundaki  ricasından sonra hocamızın bana; "ama o bir kadın, gitmelisin" demesi, bende kadınlara karşı farklı ve olumlu anlamda ayrıcalıklı davranma duygusu aşıladı sanırım.
- Orası öyle, ama bir kere bu yol pozitif te olsa ayrımcılık olmuyor mu? Kadınlar da kendilerine, erkeklere nasıl davranılıyorsa öyle davranılmasını istemez mi?
- Varsayımsal olarak öyle ama eğer o öğretim görevlisi kadın olmasaydı ben o derse hiç gitmeyecektim. Kadınlar bazı şeyleri erkeklerden daha çok hak ediyorlar.
- O halde bu bilgiler ışığında kadın erkek ayrımı var diyebilir miyiz?
- Tam olarak değil, aslında bir bütün olan davranış şeklini, (kadına karşı başka, erkeğe göre başka) bu ölçüde ikiye bölmüş oluyoruz.
- Peki bu bölme işini, kadının baştan zayıf olduğu ve onların korunması gerektiği  şeklinde yorumlayarak erkeklerle eşit olmadıklarını söyleyenlere ne diyeceksin?
- Bunu söyleyenler, farkında olmadan erkeklere hizmet edenlerdir. Ben şunu görmüşümdür her zaman, masada bir kadın varsa o sohbet çok daha nitelikli ve çok daha hoş olmaktadır. Meze bitse de, sohbet bitmez. Bu da kadın (a davranış) farkıdır.



Hiç yorum yok: