28 Ocak 2012 Cumartesi

27 Ocak 2012 Cuma

MESELÂ II

                Bugün, yaya geçidini kullanarak karşıdan karşıya geçerken, hem de yolu yarılamışken, üstelik anayoldan bile değil, yaya geçidinden kırk metre uzaklıktaki yan yoldan  çıkan ve yaya geçidinde yürümeye başlamadan önce görüş alanınızda bile olmayan sürücünün sizi gördüğü anda durması ve güvenli bir şekilde yolun karşısına geçmenizi beklemesi gerekirken; "ne işin var yolun ortasında, neden karşıdan karşıya geçiyorsun"! der gibi sizi azarlayan küfür melodisiyle kornoya basması ve hızını kesmeden yoluna devam edip gitmesi sonucunda insanın aklından bir anda  o aracın hızı kadar hıza sahip olup, peşinden koşarak durdurup, aracından indirerek sürücüsüne; "bir yaya nerede ve ne durumda olursa olsun ister yaya geçidinde, ister yaya geçişi olmayan yerde, değil yolu yarılamış olmak, ayağını yola attığı anda bile artık senin geçiş hakkın yoktur" demek isterdim meselâ.

21 Ocak 2012 Cumartesi

TEKİLCİ SİYASET


                                               Ben bir başkasıdır.

18 Ocak 2012 Çarşamba

Melânkoli


 










              Uzayda, Akrep takımyıldızından, Güneşin arkasındaki yerinden ayrılarak, yalnızlığı tercih edip, kararsız ve değişken yörüngesinde  saatte 100.000 km. hızla Dünya'ya yaklaşmakta olan melankolik bir gezegen, Melancholia... Aşağıda ise; adını Marquis de Sade'ın eserinden alan ve kendi düğününü mahveden, hüzünlü, bir dakika sonra ne yapacağı kestrilemeyen, değişken karakterli, kederli ve depresif görünümüyle melankolik bir kadın olan Justine ve onun varlıklı ve bir o kadar kibirli  eniştesinin malikânesinde yapılan düğününe katılan kendinden başka kimseyi düşünmeyen bencil ve evliliğe inanmayan annesi, eşinden ayrılıp Bety'leri ile birlikte sözüm ona hayatın tadını çıkarmaya çalışan bir baba, saf temiz ve Justine için on yıl sonrasını planlayan bir damat! düğünde bile işini ve kazancını düşünen, güvenilmez ve tam bir kapatalist olan damadın babası olan Justine'in patronu ve en sonunda Claire. Claire Justin'e göre daha normal sessiz ve sakin ne yaptığını bilen bir kadın.
             Lars Von Trier'in filmi, bütün olanları görmek için izlenmesinin dışında, sadece giriş sekansı için de izlenmeye değer. Yönetmen bu girişte, görkemli Wagner müziği eşliğinde Bruegel'den Karda Avcılar, John Everett Millais'ten suda yatan Ophelia tabloları ile, Dünya'ya yaklaşmakta olan Melancholia yıldızının uzaydaki görünümü ve Justine'den biraz sonra izleyeceğimiz filmde görceğimiz sahneleri "yavaşlatılmış yavaş çekimle" bir su damlasının oluşumu evresine benzer bir titizlikle sunmaktadır.
             Filmi izledikçe aslında hiçbir karakterle duygusal bir bağ kuramıyosunuz. Son yarım saatinde gerilim dozunun arttığı filmde,  bazı sahnelerden söz etmek gerekirse; giriş sekansındaki Justine'in sarmaşıklara rağmen yürümeye çabaladığı sahne, Claire'in oğlu olan yeğeni Leo'nun bıçakla değenek yonttuğu yavaşlatılmış  sahneler ile, Justine'nin Patronunu, "sana sıfır bile çok" diyerek aşağıladıktan sonra  golf sahasının ortasına işediği, müstakbel damadın yanından kaçarak uzaklaşıp geldiği malikanenin bahçesinde kendini takip eden yeni yetme, henüz işe başlamış, reklam sloganı için Justine'in peşinden ayrılmayan Patronunun yeğenini eliyle itip sırtüstü yere yatırdıktan sonra üzerine oturarak gelinliğini sıyırıp mastürbasyon yapar gibi üzerinde gidip geldiği sahne ve Claire'in sonu karşılamak için" terasa çıkalım birer kadeh şarap koyalım" teklifine, Justine'in "neden helâda karşılamayalım, ne de olsa boktan bir dünya" diye karşılık vermesi, Trier'in, Dünya'ya, onu boktan bir yer olarak tanımlayan melankolik Justine'in sözüne binaen, yine melankolik bir yıldızla son vermek istemesi....




16 Ocak 2012 Pazartesi

Aforizma

Kıskançlığın taze besin kaynağı, diğerlerinin mutsuzluğudur.

14 Ocak 2012 Cumartesi

BAKIŞ

 Baktığın yerden denizi çıkarırsan ona kavuşursun.

13 Ocak 2012 Cuma

KURTULUŞ


                                 Annemin benden  kurtuluşunun  'yıldönümü'

Fromm'a göre doğum, daha baştan olumsuz bir durumdur ve insan yaşadığı zaman dilimi içerisinde iki ana çatışmadan hiçbir zaman kurtulamayacaktır. Bunlardan ilki, ana rahminde duyumsadığı, özgürlüğe köle olmaktan kurtulmak, diğeri ise ana rahmine, doğaya, kesinlik ve güvenliğe dönmek.






Fromm'a ait görüş surr.blogdan alınmıştır.

Sürrealist Dolmuş



        Picasso, Paul Eluard, Andre Breton, Paul Eluard’ın karısı Gala (henüz Salvador Dali onu Paul Euard’dan koparmamış), Robert Desnos, Max Ernst ve tanımlamakta zorlanılan iki kişi daha bu eğlenceli karede. Bir fotoğraf karesinde, tüm dünyayı sanatsal anlamda değiştiren bir akım görüntüleniyor.

       Şöförü ve arkasındaki kadını tanımlayamıyorum, tahminime göre şöför (Max Ernst!), arkadaki kadın da yüksek ihtimalle Titanik kazasından aldığı yüklü tazminat ile Paris’te yaşamaya başlayan ve sonra Marcel Duschamps’ın da karısı olacak Simone Breton olmalı.
       Şöförün ardındaki kişi Paul Eluard, onun arkasında komik bıyığıyla  (Joseph Delteil!), Ernst’in arkasında o zamanlar Paul Eluard’ın karısı ilerleyen yıllarda Salvador Dali’nin en büyük ilham kaynağı ve eşi olacak Gala bulunuyor. (Kısa kollu olan.)
      Gala’nın sırtına “binmiş” olan ise daha sonra Nazilerin öldüreceği, direnişe de katılıp Nazilere esir düşen şair Robert Desnos ve en arkada henüz Paris’i Nadja’nın gözünden anlatmamış olan Andre Breton var. Bisiklete binen ise, Max Morise tabii ki.





Futuristika dergisinde  6 Ocak 2008'de yayınlandığı gibidir.

6 Ocak 2012 Cuma

AŞK FİLMLERİ

Hiroshima mon amour (Alain Resnais)


 
Mauvais sang (Leos Carax)


                                        Sevmek zamanı (Metin Erksan)


Madam Butterfly (David Cronenberg)


                   Fransız Teğmenin Kadını (Karel Reisz)                                            


                               Selvi boylum al yazmalım (Atıf Yılmaz)


                                 Üç renk Kırmızı (Krzysztof Kieślowski)


 
Aşk zamanı (Kar-Wai Wong)

   Herkesin bu filmler hakkında konuşabilmesi gerek.



           not: Bu post'u hazırlamama esin  kaynağı olan hily'e teşekkür ederim.