24 Ekim 2013 Perşembe
RÜYAMDA 24 KASIM PERŞEMBE (CENNETİN TAHTASI)
Uykudayken gözümü açıyorum ve turkuaz renkli suları olan bir koyda buluyorum kendimi. Koy, dar bir kıstakla açık denize bağlı. Kıstağın açık denize bakan ağzında, kıyıya paralel ve geçişi denizden göstermeyecek şekilde uzanan adalar olduğunu görüyorum. Burasının bir zamanlar korsanların saklanmak için kullandıkları koy olduğunu düşünüyorum ve belleğimde hemen Kekova (üçağız) canlanıyor. Tek farkla ki; gördüğüm koyun dört bir tarafı, toprağı kum rengi olan tepeler ile çevrili. Tepelerden denize ulaşan yamaç boyunca inanların yaşamadığı, karanlık pencere boşluklarından içerisinin görünmediği, toprakla aynı renkte tek katlı antik dönemden kalma evler görüyorum. Bu evler dört tarafı kaplamış duruyorlar. Burasının "Dünyadaki cennet" olduğunu söylüyor, yanıma gelen bir genç. Neden bu ad verilmiş diye soruyorum kendisine. Beni ardına alarak biraz ileride zamanında kıyı yerleşiminin daha yoğun olduğu bir yere doğru yürütüyor. İlerledikçe, tahta bir iskeleye yaklaşıyoruz. İskeleye ayak basar basmaz antik köye geliyorum. Oradaki kişiye, Ben Cemal Süreya'nın güzellemesini görmek istiyorum diyorum. O anda antik köy görünümü kayboluyor. Bu kez kendimi bir gölde buluyorum. Etrafım sedir ağaçlarıyla dolu yemyeşil, Tahta iskelenin sağ ve sol yanındaki dar kıyı şeridinde, altın rengi kumların üzerinde çıplak kadınlar görüyorum. Sen yoksun aralarında. Onları geçiyorum, birden sen çıkıyorsun karşıma, sen de çıplaksın fakat diğer kadınlardan farklı olarak, senin oraların yani venüs tepesinde su damlası gibi bir kalp şekli olduğunu görüyorum. Bu şekli sen mi yaptın diye soruyorum sana. Bir süre öylece seni seyrediyorum. Sonra seni alıp geri dönüyorum, seyahatte olduğundan görüşmediğimiz için kendimi seninle aynı yatakta buluyorum.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder