3 Mart 2013 Pazar

KIZ BU -DEĞİL- DEMENİN MÜKELLEFİYETİ !

 muldrisinger.jpg picture by BrandoBardot     
             David Lynch , Mulholland Drive filiminde Hollywood'a göndermede bulunarak sistemin ve işleyişin eleştirisini yapmış; hikâyedeki yönetmenden, yaptığı filme iki gangster tarafından  bir kızın kadroya alınması istenmiş,  baskı ve zorbalığa dayanamayan yönetmen sanki seçmelerde kızı keşfetmiş gibi yaparak " this is the Girl" (kız bu) diyerek uygun olmadığı halde kadroya dahil etmiştir.
            Bunu neden mi yazıyorum, amacım Mulholland Drive filmini anlatmak değil tabii ki. Yılmaz Erdoğan da yukarıdaki gibi bir baskıya maruz kalmış sanki (gerçekte asla böyle bir şey olmamıştır). Kelebeğin Rüyası filiminde yönetmen Yılmaz Erdoğan, Yapımcı Yılmaz Erdoğan'ın (BKM) yaptığı baskıya dayanamayarak, filmdeki Suzan rolünü Yapımcı Yılmaz Erdoğan'ın çok kıymetli eşine vermiş. 15-16 yaşındaki liseli kızı, 30 yaşındaki eşine oynatmaya kalkışınca, yönetmenin eşi, çok güzel bir tabloda yapıştırma bir figür gibi durmuş. Böylece Yılmaz Erdoğan kendi filmini sabote eden bir yönetmen durumuna düşmüş. Kelebeğin Rüyası, kusurlarıyla ve önyargılarıyla da olsa usta işi bir film. Asıl işi ve çıkış noktası sinema olmayan Yılmaz Erdoğan'ın kendi kariyerinin en  iyi işlenmiş, buram buram insan ve şiir kokan son derece dokunaklı yapıtı olarak birinci sıraya yerleşmiş diyebiliriz. Genç yaşta yitirilen iki genç şairin kısacık ömürlerini anlatan bu film, hiçbir duygu sömürüsüne kaçmadan insanın yüreğine inmeyi başarmış, bence (Suzan hariç) gerek oyunculuğu ve gerekse anlatımı ve kurgusuyla sınıfı geçmiş başarılı bir yapım.
             Filmin  başka kusurları da var tabii: Muzaffer T. Uslu şiirlerinde hep bir sarışın sevgiliden söz eder. Aşağıda sarışın sevgiliden söz ettiği şiirlerinden ikisini görüyoruz.

GRAMER DERSİ

"Sevmek" bir kelimedir.
"Sarı saçlı" dersem bir kız için
Sıfat söylemiş olurum.
"Ben sarı saçlı bir kız sevdim"
Bir cümledir. Sevda dolu bir cümle
Nokta koymalı, durmalı zira
Zira "açlık" da bir kelimedir.
Cümleye gelmez sarı saçlı kız gibi
Ah elbet dolaşırsa ölüm sık sık dilime
"Öleceğim, ölüyorum, öldüm"
Diyeceğim bir gün.

UNUTMAK

Seni unutmak için içmiştim
İlk kadehi
Sarı saçlı sultanım
Ve ikincisinde
Oh ne güzel demiştim,
Unutmak böyle herşeyi.
Üçüncü kadehte
Karşıma yine sen çıktın
Sarı saçlı sultanım
Bir şarkı söylensin bir şarkı
Ne rengi olsun
Ne de kokusu
Hoşumuza gitsin sade.


BENDEN SİZE

Yalnız ben mi inkâr ediyorum Allah'ı
Mevsimler benden kâfir
Ya kuşlar ve ağaçlara
Ne buyrulur

Uzun söze lüzum yok
Şahidimdir
Beş parasız gezindiğim sokak
Bir zaman yaşadığıma

Ve bir hatıra olsun diye
Benden size
Hiç sıkılmadan söyleyebilirim
Sarışın kızlara bayıldığımı

(Son şiir, yazımı  ilk yayınladığım günden üç gün sonra, 06 Mart 2013'de eklenmiştir. Şiirin kaynağı diğerleri ile aynıdır).

            Şiirlerinden anlaşıldığı üzere, sarı saçlı kıza sevdalıdır şair. Kendisi de şair olan Yılmaz Erdoğan'ın bu şiirlerden haberi olmadığını düşünmek bile istemiyorum. Filmini yaptığı şair'i bence iyi incelemiştir. Ancak sevgili eşine rol vermek uğruna bu gerçeği görmezden gelmiş, dediğim gibi kendi filmini kendisi sabote etmiştir. Burada hem mutlak bir gerçeği atlamış ve hem de yaş ve görünüş olarak, olsa olsa belki on yaş büyük makyajı yapılarak şairlerden birinin veya Suzan'ın annesini oynatması daha isabetli olacakken, 15 yaş küçük (gösterilerek) liseli kız rolünü oynatmış ve büyük bir seçim hatası yapmıştır.
             Yıllar önce kendisi gibi ünlü sanatçılarla bir yarışma programının ön gösterimine katılmış ve program sunucusunun  dizelerini okuyup "bu şiir kimindir" diye sorduğu Melih Cevdet Anday'ın "Anı" adlı şiiri için yanıt ver(e)memiş ve "bırakın şimdi bu şiiri de, siz şu şiire bakın" diyerek kendi şiirlerinden birini okuyacak kadar da şımarklık yaptığını gözlerimle gördükten sonra, kendi kendime "acaba diyorum Muzaffer T. Uslu'nun şiirlerini hiç okumadı mı?!!"
              Filmin bir diğer can alıcı noktası, Mükellefiyet yasasıdır. Film, kuşkuya yer bırakacak gibi anlatmış mükellefiyeti. Çok kapsamlı ve başlı başına bir film konusu olacak bu konu, bir film içinde 5 dakikalık, Spielberg özenti kareler ile anlatılacak şey değildir. Sonuçları kötü de olsa zorunluluk hallerinde yapılan uygulamalar daha kötü sonuçları önlemek içindir. Bugün yirmibirinci yüzyılda dahi her evde bir akciğer hastası vardır Zonguldakta ve saltanat gibi babadan oğula geçmektedir!
              Kanımca yönetmenimiz, önyargılarından kurtulduğunda, kendi sinema tarzını yarattığında, taklitlerden ve özentilerden kaçındığında daha iyi işler yapacaktır. Kendisinin ve yakınlarının oynamadığı bir filmini seyrettiğimizde, "bu bir Yılmaz Erdoğan filmidir" dediğimiz zaman bu olmuştur. Tıpkı bir NBC, Ömer Kavur ve Zeki Demirkubuz filmi diyebildiğimiz gibi. Bugün ona soruyorum: Bana devrimci bir sinema yapabilir misin Yılmaz? İşin kolayına kaçmadan...
              Herşeye rağmen bu biyografik filmi izleyin derim ben.

                                                                                                                                                                                                                    Not: "Sen her zaman yaz" diyen bir blogdaşıma; "sen yazdığın sürece ben de yazacağım" dedikten sonra zaman içinde o yazmayı bıraktı ve ben de kırk günü aşkın süredir yazmıyordum. Bu yazıyla kendi sözümü tutamadım ama onun isteğini yerine getirmiş oldum.                                                                                                                                                                                                                                   Şiirler: Varlık Yayınları'nın Yeni Şiirimiz Antolojisi 1971 tarihli üçüncü basımından alınmıştır .

6 yorum:

Zeugma dedi ki...

Dün akşam izledim bu filmi.
Kısaca; tüm görüşlerinize katılıyorum...

(Son sahnede gözyaşlarıma hakim olamamam hariç.)

Hektor dedi ki...

Son sahne için ben de sana katılıyorum sevgili Zeugma.

Zeugma dedi ki...

Bu arada; 24 yaşında hayata veda eden Rüştü Onur'u canlandıran Mert Fırat da 32 yaşında.
Filmdeki görüntüsünün Belçim'in durumundan daha da vahim (yaşlı) olduğunu düşünüp araştırınca gördüm :)
Bu film için mükemmel tespitler içeren bir yazıydı.
Teşekkürler...

Hektor dedi ki...

Ben teşekkür ederim. Önemli olan oyuncunun canlandırdığı karakterden daha yaşlı ya da küçük olduğu değil, rolüne uygun olup olmadığıdır. Muzaffer T. Uslu'nun bir şiirini daha buldum, (sarışın kadınları sevdiği hakkında) onu da yazıma katacağım.

Yueya dedi ki...

teşekkürler :)

Hektor dedi ki...

Bi'şey değil hily:)