25 Aralık 2012 Salı

UZUN CIVILTILAR 5




Şiddetin fotoğrafını yayınlayan o gazeteye bakanların vicdanlarının yaralanması ve psikolojilerinin bozulması belki de yararlı olmuştur. Bazı şeyler 'kör kör parmağım gözüne' olmadan insanların kafalarına girmiyor. Zaten bilinen gerçek deyip işin içinden çıkamayız. Üstelik bakmasını bildikten sonra, o gazetedeki fotoğrafı vahşetten ayırır,  benzer olanları da her yerde görebiliriz. 12 Eylül referandumundan sonra yüksek yargıda çalışan kadın sayısı yüzde kırkbeş'den, yüzde üç'e düştüğüne göre erkek egemen toplumda ve erkeklerin yüzdeyüz ağır bastığı bir parlamento'da yine erkeklerin çıkardığı yasalarla kadınlarımızı koruyacağımızı sanmak da biraz safdillik olur.

Kıskanmak ve kıskanılmak güzel bir duygudur. Her zaman için (daha çok) kıskanan değil de kıskanılan biri olmak daha güven verir. Kıskançlık sendromundan söz edilebilmesi için bunun aşırı dozda olması gerekir. Bu gibi durumlarda, erkek ve kadının tepkileri farklılık gösterebiliyor. Erkek, doğrudan kadına yönelik saldırganlık ve şiddet eyleminde bulunduğu halde, kadın erkeğin çevresine karşı saldırganlık ve kötücül davranışlarda bulunup, onun çevresini kendince temizleme yoluna giderek dışavurmaktadır bu tepkisini...

İnsan çok boyutludur. Her birini üzerinde taşıyabilir. Bunlardan biri de "düz insan" olma boyutudur. Önemli olan bunun ne kadarının toplum ve insanlık yararına kullanıldığıdır. Bir insanı sadece bir özelliği ile değerlendirmek isabetli de olmaz hakkaniyetli de...Düz insanların önyargılarına bakarak kendinizi şekillendirmekten kaçının. Onlara bu sıfat takıldıysa, değerlendirmelerinin hiç bir geçerliliği yoktur. Onlar ne derse desin siz siz olmaya devam edin.

Hiçbir şey önceden belli değildir. Kuram, gerçekleşenler üzerinden istatistiki metodlarla belirlenmiş olup, meydana gelen olaylarla doğrudan bir ilişki kurmak metafizk bir yaklaşım olur. Kendini ferah tut, kozandan çıkıp gönül rahatlığı ile kanat çırpıp uçabilirsin. Hep larva olarak kalamazsın ya. Bence, kelebek etkisinden anlayacağımız, dünyanın biryerlerinde insanları harekete geçiren olayların, başka bir yerde de tepki bulması ve katılımıdır. '68 gençliği hareketi gibi. Fransa'da başlayıp, dünyanın başka yörelerinde ve Türkiye'de de etkileşim bulan hareketti. Ben bunu anlıyorum. Mistik olarak yorumlamaya kalkarsak bu insanı içinden çıkılmaz ve hareket edemez hale getirir. Etrafımızda olan bitenden sorumlu olduğumuz sonucunu çıkarmamıza neden olur ki, bu da insanı başka boyutlara taşır, kendinden uzaklaştırır.

Blog takipçilerini tanıştırma gibi bir teklif, sevdiğin kişileri blogda tanıştırıp kaynaştırma eyleminin gerçek hayata taşınmış şekli olarak algılanabilir..

Şefkat duygusunun, daha çok, suçluluk duygusu duyulduğu anlarda yüzeye çıktığına inanır mısınız?

Sinemadan çıktığımızda, biraz önce izlediğimiz filmde hangimizin gözünden daha büyük gözyaşı damlası düştüyse, yağmurda onun başına düşer büyük damlalar. Şemsiyeni açmazsan, birlikte damla olup yağmurla bütünleşiriz.

Beni dünyaya bağlayan şey, o'nu merkez alarak ve o'nun etrafında döndüğüm, çekim alanından çıkamadığım o müthiş kadın.

Sesler, yüzlerden daha önemlidir tanımak için. Sesini duymam gerek.

Aşık olan kişide meydana gelen tüm fiziksel ve ruhsal değişikliklere kesinlikle katılıyorum. Kim daha enerjik ve daha zeki ve özgüvenli, daha sağlıklı olmak istemez? Bu soruya verilecek yanıt  'tümden olumlu' ise, buyrun aşık olmaya...

Kimlik ve cinsiyet değiştirerek, karşı pencereden bakışa güzel bir örnek olabilen ve kendi bakışını ötekinin bedeni üzerine çeviren yazı güzel yazıdır.

İster kadın, ister erkek olsun, kişi terk edilme anında iki duygu algılar. Bunlardan biri düş, diğeri de gerçeklik algısıdır. Bu iki algı kişinin "acı" duygusunu besleyerek yaşadıklarını onarmaya çalışır. Gözün rimelli olup olmaması bu yaşam dizgesi için pek önemli değildir. Elindeki rakı kadehi ise, bu yas sürecini geçirirken çekeceğin acının dayanılır olmasını sağlayacaktır.

Küçük şeylerden mutlu olmayı başaranlar, hayatı kendileri için kolaylaştıran insanlardır. Mutlu anlar yaşamanın besin kaynağı budur.

Kadına ait beden üzerinde sadece kadının söz hakkı olmalıdır. Modern bir devlette, kadın için kürtaj; kadının, doğacak çocuğun ve toplumun sağlığı için bir hak olarak yasalarla güvence altına alınması gerekirken, yasaklanmasına anlam verememekteyim. Erkek ağırlıklı parlamento üyelerinden çıkan böyle parlak fikirlere daha fazla şaşıramam demekle haksızlık etmişsin. Kadından sorumlu "kadın bakanımız" için daha fazla şaşırmalıyız. Şunu da eklemeden edemeyeceğim: Modern toplumlarda bu konunun bu yönüyle konuşulması bile abestir.
Dört haftalık bir sınır koymak, her hamileliğin doğumla sonuçlandırılması demektir.
Kadın isterse ıkınarak doğurur, isterse karnını kestirerek doğurur. Ikınarak doğum yapmasında sakınca yoksa, normal doğumun her zaman daha sağlıklı olduğu dünya tıp uzmanları tarafından da kabul edilmektedir. Yasaklama yerine, yoksa bir sakıncası normal doğumu özendirmek için çalışmalar yapılabilir. Bunun da bilinçli ve bu işin uzmanı kişilerce planlanması gerekmektedir.

Dinlenmek için en güzeli önünde deniz, altında kum, üzerinde güneş. O yatağı da at bence. Müzik, doğrudan da gelmesin kulağına, çevreden de...Rüzğârı karşına al, esintiyle çıplak vücuduna bulanan kum taneleri gerçeklere uyandırsın seni ve huzurlu bir şekilde bize göndersin çabucak.

Hayat sürekli bir yanılma öğrenme durumudur. Kendi içinde çözümü yoktur. Yollardan birinin seçimi arzuların ve ona karşı olan içimizdeki güçlerin çekişmesidir. Bunlar yaşıyor olduğumuzun kanıtlarıdır. Hiç bir şey duymamak daha mı iyidir? Hayat, iyi olan ile şeytansı olan arasında var olan gerilimdir. İnsanlar iyi olandan da şeytansı olandan da paylarını almışlarıdır. Bütün bunlara rağmen kendimizi değişemez olarak nitelememiz gerçekçi değildir. Yanılma ve öğrenme sonucunda elde ettiğimiz deneyimler, bizlerin hayatı daha başka şekilde karşılamamıza neden olacaktır. Gün gelecek; seni hiç şaşırtmayan o an geldiğinde, değişmenin de sonu gelmiş ve sen herkesi anlıyor ve kendini de tanıyor olacaksın.

20 Aralık 2012 Perşembe

UZUN CIVILTILAR 4

Image10_ar_large

Geçmişe gidip kaldığın yerde kendini buluyorsan eğer, yaşadığın yıllar sana kâr kalmıştır. Her bir kimsenin söylemek ya da yapmak istediği şeyi gerçekleştirmişsin demektir. O da şudur: "O yılın yaşı ve şimdiki akılsallıkla geçmişi yeniden yaşamak".

Siz tarihi, turistik ve sosyo-kültürel geziler yaparken, o; beşyıldızlı otellerde, herşey dahil tatil yapar ve seni; ören yerlerinde durup tarihi kalıntıları gezdiğinde, "ne anlıyor eski taşlara bakmaktan" diyerek kendince küçümserken, zaman geçtikçe üzerine yine sizden birazcık kültür bulaşıp da gezip tanımaya başlayınca bu kez bugün size tepeden bakmaya başlayanları da, o tür insana eklemeyi bir borç bilirim.

Bölgemizdeki savaş durumu gündemden kaçmak isteyenleri bile yakalıyorsa, durumun vehameti ortadadır. Her yerden akıyor. He yerde yakalıyor. Dünya hiçbir zaman küresel olarak aynı anda her yerde barışa kavuşamadı.

Denklemleri sevmek zeki insanların yapabileceği bir davranış şeklidir.

Bir yazıda kapanış cümlesi uzunsa, giriş bölümü ne kadar kısa olursa olsun istenen katkıyı yapmış sayılmalıdır.

*Herkes kendi anatomisiydi.
*Diğer insanların zengin olmasını sağlamaktı önemi.
*Türkiye için, sen doğmadan önce (1980 ve sonrası)
*Azınlıkta olabilirler.
*İnsanın ne kadar zengin olduğuyla ilgilenenlerden geriye kalanların olduğu yerde.
*Her zaman korkunçtu. Tarih bu hikâyelerle dolu.
*Her insan bu korkunçluğu yaşadı, yaşadı.
*Para kokusu yoksa ve rüzgar saatte 180 km. giden otomobil içindeyken gelmiyorsa ara ki bulasın.
*Pop müzik çıktığı zaman.
*Bu şuur kaybı imalat hatalılar için.
*'Sen neymişsin be abi' olur.
*Hırsölçer koymalı ve sınırlandırılmalı.
*Senden daha çok mutlu olmak istedikleri zaman.
*Köşeden kimin çıkacağı belli olmaz.
*Çarpmak için.
*Bach'dan daha iyi olduğunu bilmediğindendir.
*Onlara ve bizim gibilere yazar değil yazıcı demek gerek. (Yueya, 3 Ekim 2012, "sorularım var!"a yanıtlar)

Tarih boyunca erkekler tarafından kontrol altına alınmaya çalışılan bu dişi imge, yine erkeklerin hayal gücünde melânkolik bir özellik kazanmıştır. Mümkün olanın; kadınlığı kadından sıyırarak mutlak bir dişi imge yaratılabilecek olması iken, erkeğin, kadını bastırarak etkisizleştirmek istemesi onun daha çok kadınlığa dönmesini sağlamıştır. Velhâsıl kadın, kadın olunca güzeldir.

Kadını terk eden erkekler yas tutsun.



18 Aralık 2012 Salı

UZUN CIVILTILAR 3



Yaşamım boyunca tanıdığım iki insan tipi olduğunu her defasında bıktıracak kadar söylemiş ve yazmışımdır. Varoluştan beri süregelen iki insan tipi... Biri; o ilk zamanlarda arka ayakları üzerine kalkıp yürüyen ilk insan ki, o her kimse (anatomik yapımıza uygun olmasa da) bugün ayaklarımız üzerinde yürüyorsak ona borçluyuz. Diğeri; yine o ilk zamanlarda herkese ve doğaya ait bir arazi parçasını çevirip burası benimdir diyen mülkiyetçi insan. Bugün bütün savaşların kıyımların sebebi, bu mülkiyetçi, sömürgeci ve zengin olmak isteyen insan tipidir.

Depremde yıkılan yurt binasında, belden aşağısı enkaz altında kalan bir kızımız... O kızımıza yardım etmek için, "Türk müsün, Kürt müsün" diye soracak mıyız?

Önceleri "sakat" deniyordu. Sonra "özürlü" denmeye başlandı. Fakat bu da tam karşılığı değildi ve horlayıcı olarak kabul edildi. Bugün negelli deniyor. Ben "engelli" sözünü de tam karşılığı olarak kabul etmiyorum. Her ne kadar, daha yumuşak ve aşağılayıcı olmamakla birlikte, tam karşılığı "engelli" de değil. Engelli olmadıklarını Şafak Pavey'den ve daha nicelerinden görüyor, duyuyoruz. Engelenememişler. Engelli değil, kesinlikle... Taktıkları Protezle ve yardımcı uzuvlarla onlar artık engelli değiller. Önemli olan düşüncelerin engellenmemesi. İşte tam bu aşamada engelli olur insan. Düşünceleri engellendiğinde... O zaman yapacak bir şey yok, çünkü düşünceyi engelleyenlere takılacak "protez beyin" yok.

Bir kadın ile bir erkek arasında yaşanan birliktelik; kadın açısından bakıldığında, kırılmak üzere olan büyükçe bir cam parçası üzerinde yürümeye benzer. Her an yaşanabilecek bu kırılganlık kadının tüm bedenini saracaktır. Kadın, camın ilk kırıldığı anda yürümeyi bırakmayacak ve daha dikkatli adımlarla yürüyüşünü tamamlamak isteyecektir. Ne kadar dikkat edilirde edilsin kırılmalar devam edecektir. Cam üzerindeki her çatlak, kalp kırığına dönüşecektir ve artık tamir edilmez boyutta kadını yaralayacaktır, ta ki çatlayıp kırılmayan daha esnek, daha dayanıklı ve adımlarınızı üzerinde yumuşatacak bir cam parçası bulana kadar.

Bildiğimiz gibi, kış gelince, yazlık giysiler dolabın üst raflarına kaldırılırken kışlık giysiler elimizin altında ve gündelik hayatımızda olur. Sanki biz, kış geldiği zaman giysileri değil de; depresyonu saklı olduğu yerden çıkarıyor ve kışlık giysi gibi üzerimize giyiyoruz. Bütün kış süresince onunla yaşıyoruz. Halbuki, giysilerimizi çıkarıp askıya astığımızda ya da dolaba kaldırdığımızda onu da üzerimizden çıkarmayı bilmeliyiz. Bunu yapamıyorsak üzerimizde olduğu halde onunla hoşça vakit geçirmenin yollarını aramalıyız. Daha şimdiden kestaneleri sobanın üzerine sermeli, daha soğuk günler için sıcak çikolatayı/şarabı ve salepi hayal etmeli, lobide şarabını yudumlarken yağan karı seyretmeli. Hem evde hem dışarıda yapılacak bu ve buna benzer şeyler varken, hiç kimse depresyonu üzerinde fazla tutmasın...

Hepimizin hayatının Truman Burbank'in hayatına benzediği bu günlerde şiddet fotoğrafını yayınlayan basın kuruluşunun sadece öldürülen kadının ailesine karşı vicdani bir sorumluluğu vardır. Otosansür en kötü sansür şeklidir. Fotoğrafı yayınlamamak bu vahşeti önleyemeyecektir. Kaldıki biz; bu tür fotoğrafların yayınlanmasını değil, kadın cinayetlerini ve her türlü şiddeti önlemeliyiz.



13 Aralık 2012 Perşembe

UZUN CIVILTILAR 2




Tutulan dileklerin gerçekleşme olasılığı, dilek sayısıyla bu dileklerin kişiye olan uzaklığının kare kökü ile çarpımının, çalışılan gün sayısına bölünmesiyle doğru orantılıdır. Çıkan sayı birden küçük ise, dileğin arzuladığın zamanda gerçekleşecektir. (Esinlenip değiştirilerek alıntılanmıştır).

Bütün gün yalnız bıraktığın yatağının sana duyduğu arzu, onun sana duyduğu arzu ile doğru orantılıdır.

Güneş batmak üzere olduğunda ufukta alı al moru mor bulutların arasından kaybolurken, son ışıklarının ulaştığı toprakları birer lavanta tarlasına çevirir. Lavanta tarlası bulamasan bile, her akşam güneş batarken bu manzarayı veren bir coğrafya olsun bulunduğun yer.

Kendine; içinde yaşamak zorunda olduğun bu insanlara, konuşmak zorunda olduklarına ve sevdiğin / seviştiğin erkeklere tahammül edebilmen için, (seni) şaşırtacak bir şeyler bulmalısın.

Kötü yönlerini dinç tutmak için şeytana ihtiyacın var. Bu, seni kötü insanlardan koruyacaktır.

Libido, kişinin kendi organizmasında ve karşı cinsle iletişiminde özgürce davranmasaydı hayatın nüvesinden bahsedemezdik. İşte tam bu noktada, hayatı ahlakın hizmetinde gören bizim gibi toplumlar geliyor gözümün önüne. Çok şeyi bilip de bahsedemediğimiz gibi.

Seviyorsa güneşi bu kadar çok, güneşten de parlak ise Hilâl, kaybolur başka hilâller güneşte. Bu yüzden o Hilâl'in güneş çıktığında da görünmesi çok doğal.

Tutku, dünyanın merkezi, dünyanın merkezine koyduğun şey de tutkunun kendisidir.

Anıların güzelse ölsen de gam yemezsin artık.

Sen hiç; boş zamanlarımda 'bale veya heykel yapıyorum' diyen ya da falan yerde 'arya' okuduğunu söyleyen hobistlere rastladın mı hiç?

Yemekle, o yemeği yiyen kişi arasındaki duygusal bağı kuran içkidir. İçki olmadığı zaman, duygusal bağ da olmaz. Fakat kişi açsa o yemeği yine yer.

Dünya, kendisi için yas tutmana gerek olmayacak kadar kötüdür.

O çok uzaktan biri bir tek hissettirme ile seni nasıl kırdığının farkında olmayabilir, aynı zamanda o kişinin, bir tek hissettirme ile sende beklenti oluşmasına da yol açmış olabileceğini de düşünerek, kendini sorumlu tutup ahmaklıkla suçlamamalısın.

Bir doz kıskançlık iyidir. Fazlası yan etki yapar

Üstesinden gelinecek en önemli şey bence bu. Kadınlığa dair tüm özelliklerine küsmüş ve de doğasından sapmış, depresif ve silik bir görüntü çizen kadın tipinden her zaman kurtulmak gerek.

Her saat başı tekrar öldüğünü hissetmekten iyidir. An'da takılıp kalmaktan kurtulursun. Eski sevgililerini unut. Aşk için; seyrettiğin çok güzel bir film olduğunu, film bittiğinde belki biraz koltuğunda çakıldığını ama sonunda sinemadan çıkıp gittiğini düşün. Bir başka güzel filme kadar...

Bütün bir ilişkiyi gidiş anına odaklanarak değerlendirmek pek doğru olmaz kanımca. O, ilk günden itibaren yaşanmışların toplamıdır. Yaşadığın anların güzelliğini anımsa. Ayrılmadan önceki son görüntü ile, ilişkiyi bitirmeden önce ağızdan çıkan son sözle değerlendirmek, yaşanmış olan soylu iklişkiye gölge düşürür. Şu düşünce de haklı olabilirsin: Bir kadını terk etmek (bırakılmak) kadının soylu kutsallığına darbedir. Yani bir erkek, kadını terk etmekten değil, kadın tarafından terk edilmekten yana olmalıdır. Bu önceliği kadına vermelidir.

Son dize yazılmadan şiir bitmez.

Bir sevgili olup, bir kalpte saklanmak gibisi yoktur.

Kadınsan perdelerini hep açacaksın
Aşka açacaksın
Sekse açacaksın
Sevgiye açacaksın
Lükse açacaksın?
Hayata açacaksın
Şefkate açacaksın
Güzelliğe açacaksın
Kadınsan hep açacaksın perdelerini
Ama en çok da adam gibi adama açacaksın. (Mısralar, Hiliy'nin yazısından değiştirilerek alıntılanan yorumumdur).




4 Aralık 2012 Salı

YA KÜÇÜKLER...

                 
               Evde hayvan beslemek güzel hoş da, gel gör ki bizimkisi gibi bir kedi ile yaşamak insanı gerçekten tatlı tatlı bezdiriyor ve başkaldırtıyor. Öyle ki, maması açık büfe olduğu halde, gidip kendi başına yemez. İllâ ev halkından birisi kendisine eşlik edecek. İki mama kırtlayacak olmasın, karşına geçer, patileri önde, poposu yerde kulaklar dikilmiş, gözler üzerinizde, meaovvv meaoovvv diye bağırır. Hiç oralı olmazsan, bu kez sesin şiddeti daha da artar, gözler daha da bir dikkatle üzerinize çevrilir ve senfoni devam eder. İstersen kalkma, kaldırıp mamaya eşlik edene kadar sesini kesmez. Giderken de yarım adım gerisinden ve yan tarafından yürüyeceksin. Arada bir geliyor musun diye sınanacaksın. Kazara önünden gitmeye kalksan patiyi yemeyi de göze alacaksın. Mamaya gelince de iş bitmiyor. Yeme işleminin sonuna kadar eşlik edeceksin, gerekirse alnından ensesine doğru okşayacak ve seveceksin. O bir yandan güven ve mutluluk homurtuları ve gurultuları çıkarırken bir yandan da mamasını yiyecek, bittikten sonra da sana şöyle bir sürtünerek teşekkürlerini sunacaktır. Eğer mama yemesi bitmeden terk eder giderseniz, bütün bu işlemi yeni baştan yapmayı göze almanız gerekecektir. Oh işte mama yemesi bitti, şimdi gidip yerime oturayım derseniz yanılıyorsunuzdur. Bu kez lavabo kapısının önünde, sizin kapıyı açmanızı bekler ve lavaboya atlayarak, sizin açtığınız musluktan suyunu da içerek yemek içmek faslının bitrirken, artık bir güzel kendi işinize döneceğinizi sanırsınız ve tabii ki yanılırsınız. Bu kez size attığı patiden sonra onu kovalamanızı bekleyecek ve böylece saklambaç oyunu başlayacak. Birkaç kez yapılan bu kovalamaca ve pati oyunundan sonra kendi evine veya beğendiği herhangi bir köşeye çekilerek uyumaya başlayacaktır.
                 Yaz aylarında zaman zaman balkonda kuşlarla kovalamaca oynar, bazen bir kumru, bazen serçe avlarken, arılarla hoplar zıplar, sinekleri kovalarken bu kadar oyun istemiyor doğal olarak.
                 Bu aralar kendisine,  kapının alt tarafına, lavaboya kolay gireceği açılır, kapanır bir bölüm yaptırmayı ve musluğa da sensör taktırmayı düşünüyorum. Bunu düşünürken bir matematikçi bilimadamı geldi aklıma, ismini hatırlayamadım. Bilenler varsa hatırlatmalarına sevinirim. Evinde birden fazla köpek besleyen bu bilim adamı köpeklerini ihtiyaçları için dışarı çıkarmaktan bezmiş. Köpekler dışarı çıkmak istediğinde her seferinde, her biri için ayrı ayrı kalkması zamanının büyük bir bölümünü işgal ediyor ve yeteri kadar çalışmalarına veremiyormuş kendini. Düşünür taşınır ve sonunda, bugün hepimizin bildiği ve gördüğü o buluşa imza atar ve mutfağın dışarı açılan kapısının alt tarafına içeriden dışarıya ve dışarıdan içeriye girilmesini sağlayan ve evin büyük köpeğinin ölçüsüne göre bir geçiş yaparak sorunu çözer. Çözer ama, işte sevgili arkadaşlar insanın matematikçi bilim adamı olsa bile, hani "boş bulundu da yaptı" dediğimiz cinsten olacak, yaptığı geçişe bakarak ' ya küçükler nereden geçecek' der.