2 Mayıs 2012 Çarşamba

TRUVALI KADINLAR


               (...)Çarpışmalarda, yalnız Troia'lı komutan, Aineias canını kurtarabildi. Aineias, karısını, yaşlı babasını, bir de çocuğunu kaçırmak için evine koştu. Tanrıça Aphrodite, kendisini koruyordu. Evine gidince karısının ölmüş olduğunu gördü Aineias; babasıyla  çocuğunu alarak Troia'dan kaçtı.
               Aprhodite, Helena' nın ölmemesini sağladı. Kurtulur kurtulmaz kıyıya koştu Helena, orada kocası kendisini karşıladı. "Hiç üzülme," dedi Menelaos, "seni birlikte götüreceğim."
               Sabah olduğu zaman, Asya'nın en zengin şehri Troia'nın yerinde yeller esiyordu. Bir avuç kadın kalmıştı geride. Onlar da tutsak olarak Yunanistan'a götürülmelerini bekliyorlardı. İçlerinde en yaşlısı kraliçe Hekabe idi. Priamos'un karısı, yere çökmüş kendi kendine mırıldanıyordu.:
                              
                                    Bütün acılar gelip beni buldu.
                                    Ne kocam kaldı arkada, ne çocuklarım;
                                    Sarayımı yaktılar,
                                    Ülkem yerle bir oldu.

               Çevresindeki kadınlar da yaslıydılar:

                                    Biz de acı çekiyoruz senin kadar.
                                    Biz de bundan böyle tutsağız artık.
                                    Çocuklarımız bağırıp sesleniyor:
                                    "Anne yalnız kaldım buralarda," diye
                                    "Karanlık gemilerle götürüyorlar beni,
                                    Seni göremiyorum anne" diye.

              Kadınlardan yalnız Andromakhe'nin oğlu sağ kalmıştı. Hektor'un karısıydı Andromakhe. Kendi kendine, "oğlum daha pek küçük; herhalde onu öldürmezler," diye düşünüyordu ki, bir haberci geldi yanına. Konuşurken üzüntülü olduğu belliydi:
                                   Oğlun ölecek birazdan
                                   Surlardan atacaklar onu.
                                   Düşün, tek başınasın, 
                                   Tutsaksın, kimsen yok,
                                   Cesur bir kadın gibi davran.

             Habercinin dedikleri doğruydu. Kimi kalmıştı ki Andromakhe'nin:

                                   Ağlıyor musun oğlum, ağlama.
                                   Bilmiyorsun, neler bekliyor seni.
                                   Nasıl düşeceksin, her yanın
                                   Nasıl parçalanacak bilmiyorsun.
                                   Öp beni, bir daha öpemezsin.
                                   Yaklaş yanıma biraz, öp anneni,
                                   Seni doğuran, seni seven anneni,
                                   Küçük kollarını dola boynuma,
                                   Öp beni, öp dudaklarımdan beni.

            Daha savaşın ne olduğunu bile bilmeyen çocukcağızı alıp, surlardan aşağı attılar. Kadınlar yavaş yavaş yolculuğa hazırlanmaya başladılar:

                                   Troia yok artık, o yüce şehir yok.
                                   Artık alevler kaldı yalnız arkada.
                                   
                                   Tozlar yükseliyor,
                                   Toz mu bu duman mı yoksa?
             
                                   Hoşça kal çocuklarımızın doğduğu ülke,
                                   Hoşça kal koca şehir, yüce Troia.

                                   Şimdi Yunan gemileri bekler kıyıda.



Kaynak: Edith Hamilton, Mitologya.
Çeviren: Ülkü Tamer.
Varlık Yayınları, Ekim 1968









               

2 yorum:

Nini Nileud dedi ki...

tarihe gömüldükçe hüzne bulanıyorum.
tarih bahane aslında, bugün ve yarınlar da beni hüzünlendiriyor

bozbek dedi ki...

Savaş ve kadınlar..