28 Kasım 2011 Pazartesi
ARABAMIZ MI BİZİ GEZDİRİYOR, BİZ Mİ ARABAMIZI?
Bir ülkenin uygarlık düzeyini karayollarındaki (şehir içi , şehir dışı) trafik düzenine bakarak da anlayabilmek mümkün. İnsanlar şehir içinde bir yerden başka bir yere gitmek için yukarıda gördüğünüz resimdekinin tam tersi bir manzara yaratıyorlarsa işte o zaman uygarlaşmaktan söz edilebilir. Bunun tersi yani, yukarıdaki resimdeki gibi bir manzara, uygarlığın değil zenginliğin! ve hovardalığın işaretidir. Gelecek kuşaklara aktaracağımız manzara bu olmamalı.
Ülkemizdeki şehir içi ulaşımından aldığımız anlık bir görüntünün bende uyandırdığı tepki ve yarattığı etkileşimi şöyle özetleyebilirim:
Araba, kişinin gideceği yere ulaşmak için kullanılan bir vasıta değil de; kişi arabasını dışarı çıkarmış, sanki hem onun ihtiyacını gideriyor ve hem de tasmasından (direksiyonundan) tutmuş sevgi bağı ile bağlandığı maddi varlığını gezdiriyor.
Arabasını gezdiren sahipler ne kadar az olursa biz de o kadar uygarlaşacağız.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
9 yorum:
Bir işletme sahibi ya da bir fabrika yöneticisi, işyerinde çalışan 40 kişi için (aynı güzergahta) personel taşıma hizmeti veriyor olsa: Bu hizmeti, dört kişilik 10 adet otomobille mi, 7 kişilik 6 adet minibüsle mi yoksa, 1 adet otobüsle mi yapar?
hiç biri, her bir çalışana özel araç vermeli:)
Hektor sakın kızma, ciddi değilim. yazdıkların gerçekten yerinde...
Gidişat onu gösteriyor. Karayolu taşımacılığına ve otoyollarına bunca yatırım yapan, özel araç kullanmaya bunca özendirilen, 9 yılda sadece Eskişehir-Ankara arasını hızlı trene kavuşturan ülkemizde, Cumhuriyetin ilk on yılında yapılanlar göz önüne getirilince insanın içi burkuluyor.
yapma hektor, biz daha birbirimizle karşılaşınca doğru dürüst selamlaşmayı beceremiyoruz..sen nelereden bahsediyorsun..hel bir dur birkaç fırın ekmk yiyip de bir büyüyelim, yediklerimizi hazmdelim. ancak ondan sonra bu kadar ileri seviyeye taşınabiliriz..
Haklısın. İnsanlık çok yeni. Görüp öğrenecek çok şey var. Selamlaşmayı da öğreneceğiz. Her toplum aynı anda ilerlemiyor. Halkanın ilerisinde olanlar da var, gerisinde olanlar da. Hâlâ yabanıl dönemden kalma alışkanlıklarımızı taşıyoruz. Örneğin, bu resim Hindistan ya da Pakistan'da çekilseydi görece olarak düzenli bir trafik görüntüsü verirdi. Neden dersen: Hiç olmazsa karayolunda fil, inek ve öküz arabası yok!:) Bir Hintli de eğer tasa ediyorsa böyle bir trafiği hayal ediyordur, kimbilir. Bize gelince; bir kaç fırın ekmek de yememiz gerekse, selam vermeyi öğreneceğiz, yediklerimizi hazmetmeyi de... Daha ilerilere gitmek için buna mecburuz, sevgili Dayatılanla Yaşamak. Çevrenizden, selamlaşmayı bilenler eksik olmasın.
Amin..elbette öğreneceğiz ama bu süreç meselesi, akşamdan sabah olmayacaktır ama sonunda olacaktır yeter ki selamlaşmayı bilenler vaz geçmesin bilmeyenlerin çokluğuna bakıp.
Trende, otobüste, vapurda, dolmuşta, apartmanında ilk defa gördüğü ve karşı karşıya geldiği biri ile selamlaşıyor ya da en azından bir tebessüm ediyorsa bir insan, bu dileğinizi başarmış demektir. Bu topluma bu konuda en kötü örnek; asık suratlı, burnu havada, kibirli ve sözüm ona kendini diğerlerinden üstün gören yeşilçam filmlerinin kahramanlarının davranışları ile, kendilerini toplumdan tecrit etmiş sözde yıldızların yaşamlarıdır.
*Ya bir de selamınızı almayan, tebessümünüze hayretle bakıp tepki vermeyen çıkıyorsa aralarından? Tek bir tanesi bütün gününüzü zehirlemeye yeter de artar bile..
*Ve o sözde yıldızların yaşamları gittikçe daha da iğrençleşmiş halleriyle temcit pilavı gibi her Allahın günü sürülmektedir toplumun gözü önüne. Büyük bir çoğunluk tarafından artık tüm hayatlar öyle zannedilip normal görülmeye başlanmıştır bile...
Mizansen olarak senden daha geride kalan birinin gününü zehir etmesine asla izin verme Zeugma. Onu bu denli kafana takmamalısın. Sen yine selam ver, tebessüm et. Zamanla seninle arasındaki mesafeyi kapatacaktır. Ne demiş Samuel Beckett; "Hep denedin,
hep yenildin. Olsun, gene dene, gene yenil.Daha iyi yenil!
Yorum Gönder